Karşı ittifakın ortak oyuyla seçilmesine rağmen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından yuvarlak masanın merkezinden kıyısına itilen İBB Başkanı İmamoğlu, çok büyük çaresizlik yaşıyor olmalı ki hata üstüne hata yapıyor.
Daha önce yabancı misyon şefleriyle kıyıda köşede, otel lobilerinde, balık restoranlarında görüşmesine Türkiye kamuoyunun verdiği tepkiden ders almamış anlaşılan.
Edirne'den çıkar çıkmaz ülkesini şikayet eden, mikrofon uzatan her yabancıya ağlayan siyasetçiden haz etmez bizim insanımız.
Siyasetçinin başı dik olsun, ülkesinden utanmasın, gönlü de vizyonu da geniş olsun, sorunlardan yakınmayıp çözüm bulsun ister.
Seçim kampanyasında "her şey güzel olacak" deyip iş başına geçince "mağdurum da mağdurum" diye mızmızlanana tahammül etmez.
Nitekim muhalefet çevrelerinde bile bir gına gelme durumu var artık.
"Algı" dememek için, "halkla ilişkiler yapmaktan iş yapmaya geçemedi bir türlü" diye yakınıyorlar açıktan.
Yabancı misyonlara, büyükelçilere, konsoloslara sinyal vermesine ise acayip ayar oluyorlar.
Ama anlaşılan, İmamoğlu'nun attığı adımı bile kurgulayan "ajans" İBB Başkanını harcamaya karar vermiş.
Tam da Erdoğan'ın NATO liderler zirvesinden (kurtlar sofrası da diyebiliriz) Türkiye adına büyük bir kazanımla döndüğü; Batı medyasının bile "Erdoğan'ın zaferi" diye manşet attığı bir zamanda Ajans, İstanbul Belediye Başkanını İngiliz medyasına çıkartarak "ülkesini kötüleyen, Türkiye'yi yerin dibine sokan" siyasetçi konumuna düşürmüş.
İmamoğlu bu tür şeyleri okuyacak kabiliyette olmadığını ispatlamıştı daha önce.
Yoksa siyaset bilen biri hem ülkesiyle ilgili ilkesel tutumunu koruyup hem siyasi muhalefet yapabilir pekala.
Bu konularda bir şeyler öğrenmek istiyorsa İmamoğlu, İstanbul'da sağlam muhalefet yapan AK Parti il teşkilatını takip etmeli.
"Üzerinde güneş batmayan" ülkenin, majestelerinin medyasına konuşmuş İstanbul'un Belediye Başkanı.
Financial Times röportajında ekonomiyi eleştirmiş, Türk iş dünyasını eleştirmiş, yerel seçimin iptaline karar veren Türk Mahkemelerini eleştirmiş, henüz yapılmamış seçimin iptal edileceği kurgusu üzerinden Türkiye Cumhurbaşkanını eleştirmiş.
Röportajda doğruyu söylediği tek cümlesi var İmamoğlu'nun: "Seçimin kazananını halk belirler" diyor.
Kesinlikle öyle.
20 yıldır olduğu gibi.
Cumhurbaşkanının adını geçirerek ucuz bir manipülasyona yeltenmiş ama Erdoğan'ın 2002'den beri girdiği her seçimi açık ara farkla kazandığı gerçeğini örtememiş İmamoğlu.
Lakin İmamoğlu'nun derdi Erdoğan değil. Rakibi de o değil.
Onun derdi CHP Genel Başkanıyla.
Kılıçdaroğlu'nun önüne geçmek, dış destek alabilmek için "Doğru adayı seçmek çok ama çok önemli" (yani "doğru aday benim");
"Erdoğan kaybeder ve seçimleri tekrarlatmaya kalkarsa (-hakikati yamultuyor bir kez daha-) İstanbul'daki gibi büyük bir yenilgi yaşar" (mealen: İstanbul'da bana karşı öyle olmuştu, yine öyle olursa doğru aday benim") cümlelerini boşuna kurmuyor.
"Yanlış aday gösterilir de (Kılıçdaroğlu'nu kastediyor olmalı) Erdoğan tekrar seçilirse görevden alınabilirim" diyerek bir taşla iki kuş vurmayı deniyor.
Hem yuvarlak masayı ikaz ediyor,
Hem olmamış seçimin sonucu üzerinden hayali mağduriyet üretiyor.
Nasıl bir ihtiyaç halidir ki bu Ekrem İmamoğlu için, 17 milyon nüfuslu bir metropolde yol, su, temizlik, ulaşım gibi son derece somut, vatandaşın hayatına doğrudan değen rasyonel hizmetlerin başarısıyla anılmak yerine bıktıran halüsinasyonlara bel bağlıyor.
Unutulmamak için belli ki.
Kılıçdaroğlu'ndan ummadığı şiddette mobing görüyor çünkü İmamoğlu!
Acziyeti, şaşkınlığı biraz da bu yüzden.
Nitekim CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak "İBB Başkanı görevinin başında olacak" diyerek bir kez daha oturttu yerine İmamoğlu'nu.
Hem Erdoğan, neden görevden alsın ki İmamoğlu'nu?
Makamda kaldığı her gün İstanbul AK Parti'ye biraz daha yaklaşıyor.
Başka hiçbir şey olmasa bile yollarda bozulan, kaza yapan, içindeki yolcularla beraber yanan İETT otobüsleri yeter İmamoğlu'nun çuvalladığını ispatlamaya.