Yerel seçimlerin nabzının İstanbul'da atacağından kimse kuşku duymuyor.
İstanbul'daki seçim sonuçları hem ana muhalefet partisinin geleceğini hem de 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yakından ilgilendiriyor.
O yüzden de İstanbul seçimlerinin Türk siyasetinin geleceğini doğrudan ilgilendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
2019 seçimlerinde hem CHP'deki adam kıtlığı hem AK Parti'nin uğradığı kimi seçim kazaları sebebiyle İmamoğlu gibi -İBB'nin kendisine birkaç beden büyük geldiği- bir figür başkan seçildi!
Araçların olduğu gibi insanların da bir istiap haddi vardır.
İmamoğlu altından kalkamayacağı yükü hasbelkader sırtlanınca makamın ağırlığını kendi ağırlığı zannederek öyle bir kibir ve gurura kapıldı ki ilk günden itibaren gözünü cumhurbaşkanlığı makamına dikip alçak dağları ben yarattım dercesine bir kibir abidesine dönüştü.
Oysa eskiler şerefü'l-mekân bi'l-mekin derlerdi. Yani makam o makamda oturan ile şereflenir güçlenir. Makama bir şeyler katmayıp makamın gücünü kullanarak kendisini güçlü gösteren aslında kifayetsizdir.
Çok geçmedi geçen hafta 'İBB öyle bir güçtür ki bir elinde güneş bir elinde ay' diyerek kapıldığı güç sarhoşluğunu itiraf etmişti.
İBB Başkanlığı döneminde Başkan Erdoğan Cumhurbaşkanı Demirel'i İstanbul'a geldiğinde bizzat karşılamaktan çekinmezdi. Demirel'e muhalifti ama saygısızlık etmezdi. Protokol gereği karşılardı.
İmamoğlu aynı protokole tabi ancak cumhurbaşkanını karşılamaya hiç gitmemiştir!
Kimseye saygı göstermeyen, hak etmediği halde herkesten saygı bekleyen, saygı göstermeyene de mahkemelik olacak kadar saygısız davranan bir kişilik İBB başkanı.
Oturduğu makamın sarhoşluğuyla görevini ifadan ziyade başta cumhurbaşkanı olmak üzere iktidarla kavga etmeyi siyaset zanneden başkan, kelimenin tam anlamıyla kompleksli bir kişilik haline geldi.
Anladığım kadarıyla bu kompleksli kişiliği sebebiyle iktidar araya mesafe koydu. Çünkü nerede ne arıza çıkaracağı kestirilemeyen bir kibir libası giymişti. Hâlâ da öyle. En güçlü rakibine acemi diyerek, staja davet ederek bu kibrini sürdürüyor.
Böyle kompleksli şahsiyetlerin devlet protokolüne davet edilmemeleri onların işgal ettiği makama saygısızlık değil o arızaya karşı tedbirdir.
Yoksa İBB'nin seçilmiş başkanının İstanbul ile ilgili her programa çağrılması gerekir. Çağrılmaması yanlış olur.
Nitekim Sirkeci Kazlıçeşme banliyö treni açılış töreni için Fatih Belediyesi özel kalemi otomatik olarak İBB'nin de içinde bulunan ilçe protokolüne davet göndermiş. İyi de etmiş ama karşıdaki arızalı olunca bunu hemen istismara kalkışarak bakanlıktan davet aldığını ve törene katılacağını ilan ediverdi.
Murat Kurum da bakana sormuş öyle bir davet yapılmadığını öğrenince de kendisinden beklenmeyen bir tepki göstererek İmamoğlu'nu davet edilmediği yere gitmesini eleştirmiş. İmamoğlu da sonunda davetin Fatih Belediyesi'nden geldiğini söylemiş. Ama bakanlık davet etti yalanından özür dilemesi gerekirken rakibiyle alay ederek arıza olduğunu bir kez daha cümle âleme göstermiştir.
Fatih Belediye Başkanı Ergün beyin söylediği gibi İmamoğlu polemiklerle kendi tabanını konsolide etme gayreti içinde kompleksli bir şahsiyet.
Keşke Murat Bey, 'Bakanlık davet etmemiş ama İBB başkanı olarak elbette ki katılman en doğal hakkındır, buyur!' deseydi daha iyi olurdu.
Murat bey adaylığı açıklandığı günden beri projeleriyle gündeme gelen ve polemikten kaçınan tavrıyla Cumhur İttifakına moral üstünlüğü kazandırdı.
Cumhur İttifakındaki moral üstünlüğünü gördüğü için, eski ortakları karşısında aday çıkardığı için ve de kendisine ait herhangi orijinal bir hizmeti bulunmadığı için İmamoğlu cenahında ateş bacayı sarmış vaziyette.
Rakibini minder dışına çekmek için bel altı vurmak için çırpınıp duruyor. İmamoğlu'nu savunanlar da belediye hizmet ve projeleriyle değil belediyeyle alakası olmayan söylemlerle seçimi genel seçim havasına sokmaya çalışıyorlar.
Oysa İmamoğlu için deniz bitti.
Kâh DEM ile kent uzlaşısı kâh İYİ Parti'ye operasyon çekmesi boşuna değil!
İmamoğlu ne derse desin ne yaparsa yapsın karşısına hep projelerle çıkmak en salim yoldur!