Ben imamlar yazdım, siz tüm Diyanet mensupları anlayın.
Ülkemizdeki seküler kesimin (istisnalar hariç) dindarlara duyduğu kin ve öfke dinmek bilmiyor.
Ellerinden gelse kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanları bir kaşık suda boğacaklar.
Halkımız eline seçme fırsatı verildiği 1950 yılından beri bu kesimin siyasi temsilcilerine iktidar imkânı tanımadı ancak bürokrasideki iktidarları devam etti.
Ordu, yargı ve medyadaki temsilcileri vasıtasıyla seçmedikleri iktidarları da -çok kısa süreler hariç- kontrol altına aldılar.
Bunun bilincinde olan Başkan Erdoğan'ın liderlik ettiği hükümetler zamanında bürokrasi bu hazımsızlardan arındırıldı, iktidar güçlü bir medyaya sahip oldu, ordu ve yargıdaki etkinlikleri de sona erdi.
Bunu hazmedemeyen seküler kesim, elinde bulundurduğu sivil toplum örgütleri vasıtasıyla, hâkim olduğu medya aracılığıyla ve temsil edildikleri ana muhalefet partisinin eliyle kendileri gibi düşünmeyenlerin meşruiyetlerini sürekli tartıştı.
Ne seçilen cumhurbaşkanının meşruiyetini tanıdılar ne bakanlarının ne de icraatlarının. STK'ları, medyaları ve siyasi temsilcileri kendi ideolojilerini seçilmiş hükümetlerin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallayıp durdular.
Misaller çok tek bir misal verelim.
Hükümet BM'nin meşru kabul ettiği Libya hükümetiyle ilişki kurunca, bu kesim daha seküler olduğu için isyancı Halife Hafter'i tercih ettiler.
En son 12 şehidimiz üzerine mecliste AK Parti, MHP, İyi Parti ve SP ortak bildiri imzalarken onlar bu bildiriye imza atmadılar; PKK'nın medyasında övgülere mazhar oldular.
PKK'nın siyasi uzantısıyla işbirliği yapan Kılıçdaroğlu'nun başlattığı -inandırıcı olmasa da-muhafazakâr kesimle kaynaşma politikasını hemen terk edip, "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)" projesini bahane ederek diyanete ve imamlara saldırmaya başladılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı iş birliğinde hayata geçirilen ÇEDES projesi kapsamında her ay belirlenen bir tema çerçevesinde etkinlik düzenleniyor. Diyanet mensupları bu etkinliklere katılıyor.
Buna karşı çıkıyorlar.
Bu ülkenin okullarında okumuş ve bu ülkenin memurları olan imamlar ve diğer Diyanet mensupları terör örgütünden daha tehlikeliymiş gibi bir dil kullanıyorlar!
Önceki yazılarımda değindiğim gibi İslam karşıtlığını açıktan yapmaktan çekindikleri için Diyanet ve imamlara saldırarak kinlerini kusuyorlar.
Bu ülkede diyanette görev yapanların hemen hepsi yüksekokul mezunudur, içlerinde akademik kariyer yapanlar da vardır, pedagojik nosyonları kimi öğretmenlerden daha da yüksektir.
Zaten ÇEDES projesinde müfredat dâhilinde ders yapılmıyor, etkinlik düzenleniyor.
Bazı okullarda derslere de giriyorlar doğru da, milli eğitim yüksekokul mezunu olanları seçerek itinalı davranıyor.
Peki bu kalibredeki imam vaiz müezzin Kur'an Kursu hocasının diğer öğretmenlerden nesi eksiktir?
Bunlar pek ala Diyanetten ayrılıp Milli Eğitime geçebilirler -ki geçenler vardır-, seküler kesim neden rahatsız oluyor?
Eksikleri sayıp itiraz etseler belki biz de onlara katılabiliriz ama onlar sırf imam oldukları için vaiz oldukları için Kur'an Kursu hocası oldukları için karşı çıkıyorlar!
Sorsan onlar kadar demokratik ötekine saygılı hümanist kimse yoktur.
Oysa onların hoşgörüsü sadece kendileri gibi düşünen ve yaşayanlar için geçerlidir.
Onların bu yaptıkları apaçık ötekileştirmedir, bölücülüktür!
Lafı evirip çevirmeye gerek yok ÇEDES'e karşı çıkanlar çocuklarımızın İslam ile muhatap olmasından rahatsız olan çevrelerdir!
Yeri gelince 'Diyaneti Atatürk kurdu' diyerek afra tafra yaparlar ama Atatürk'ün kurduğu kurumun mensuplarını sakıncalı ilan ederler.
Onların bu yaptıkları hakikaten ötekileştirmedir, bölücülüktür!
İsimlerini saymaya gerek yok bir kısım STK, bazı medya kuruluşları ve siyasi temsilcileri bu milletin öz değerlerinden kopuk oldukları için ve millet onlara iktidar imkânı vermediği için milleti millet yapan başta İslam olmak üzere moral değerlerinden rahatsızdırlar.
Yüksekokul mezunu, pedagojik nosyonu olan bir imamın okullarda derslere girmesi âdeta kudurtuyor İslam karşıtlarını.
Tıpkı İmam Hatip mezunu birinin cumhurbaşkanı seçilmesinin kudurttuğu gibi.
"Çocuklarımız dinci eğitim kıskacına alınmak isteniyor. Buna karşı tüm gücümüzle mücadele edeceğiz" diyerek mahkemeye başvuranların dinci eğitimden maksatlar İslami bilgilerdir. Yani 'İslam ile mücadele edeceğiz' diyorlar.
Hatırlatmakta fayda var ki, onların nefret ettiği İslam, bu toprakların bu ülkenin asli hüviyetidir ve çimentosudur. Başka din mensuplarının da bin yıldır olduğu gibi en güvenli ülkesidir.
Meseleyi götürüp götürüp laik eğitime bağlayan bu arkaik düşünce sahipleri, laikliğin ne olduğu tarif edilmeden dur durak bilmeyeceklerdir.
Gerçi onlar ne kadar bağırsalar da kervan yoluna devam edecektir.
Fakat önemli olan vatandaşların tartıştığı meselenin çözülmesidir
Onun için mutlaka, istismar edilmeyecek şekilde laikliğin tarif edildiği yeni ve sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Nokta.