Suriye sorununun çözümü uzadıkça, sorunun etkileri bizler tarafından hissedildikçe içeride sorumlu aramaya başladık. Muhalefet Başbakan Erdoğan’dan, basınsa Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan hesap soruyor. Belli ki pek çok insan Suriye krizinin çıkışından bile iktidarı sorumlu tutuyor. Oysa:
1. Suriye krizi Türkiye muhalefetin bir kesimine destek verdiği için çıkmadı. Kriz çıktığı, Baas Yönetimi değişime direndiği, demokrasi talepleri orantısız güç kullanılarak bastırıldığı için Türkiye muhalefete destek verdi. Beşar Esad reform yapabilseydi, ne Suriye’de kriz olurdu, ne de Türkiye bu krize taraf.
2. Suriye krizi Türkiye karışsa da karışmasa da büyüyecekti. Katar ve Suudi Arabistan Türkiye olmadan da müdahale edecekler ve yanlarına büyük bir olasılıkla başka ülkeleri alacaklardı. Türkiye’nin karışmaması halinde sorunun yönetimi üstünde hak iddia etmesi mümkün olmayacaktı.
3. 1991’de ve 2003’te Irak’ta yaşananlara karşı kayıtsız kalan, müdahale etmekten itina ile kaçınan, krizi Kürt sorunu üstünden okuyan Türkiye yine de sonuçlarından etkilendi. Kendisine karşı yönelik şiddet farklı araç ve araçlarla da olsa arttı. Suriye krizinde tarafsız kalması halinde de sonuçlarından etkilenmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktu.
4. Suriye krizi şahsına münhasır bir kriz değildi, Arap baharı metaforu ile tanımlanan bir değişim sürecinin parçasıydı. Arap Baharı karşısında tavır alan Türkiye’nin Suriye sorununa bigane kalması düşünülemezdi. Kaldı ki bugün Türkiye’nin Suriye krizine fazla angaje olduğunu söyleyenler daha önce Libya karşısındaki tutumunu eleştirmişlerdi.
5. Türkiye ahlaken de, siyaseten de doğru olanı yaptı. 911 kilometre sınırı olan komşusuna demokratikleşme taleplerini dillendirenlerin yanında yer alarak müdahale etti. Rejim bunca insanı öldürürken Türkiye’nin sessiz kalması, olan biteni seyretmesi düşünülemezdi.
6. Türkiye süreci de kendi imkanları ölçüsünde doğru yönetti. Savaşın içinde çekilmek istenmesine karşı direndi. Uçağı düşürüldüğünde, sınır kasabalarına bombalar düştüğünde, sınır kapısında ve Reyhanlı’da bombalı araçlar patladığında muhatabına orantılı cevaplar verdi. Bazılarının sorumlularını yargı önüne çıkarttı.
7. Türkiye kriz yönetimlerinin en büyük zafiyeti olan duygusallıktan kaçındı. Suriye krizine müdahil oldu ama reflekse ve kamuoyu tatminine dayalı tepki hiçbir zaman vermedi. Reyhanlı saldırısından sonra Başbakan Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar bundan sonraki muhtemel provokatif saldırıların büyük ölçüde önünü kesti. Türkiye cevabını kendi seçtiği biçim ve yerde vereceğini açıkça belirtti.
8. Evet, Ankara bu krizin bu kadar uzun süreceğini, bölge için bu kadar yıpratıcı olacağını düşünemedi. Ama tek düşünemeyen Ankara da değildi. Daha önceki örnekler herkesi şaşırttı. Ayrıca şimdiye kadar hiçbir savaş ya da kriz dışarıdan bakanların tahmin ettiği zaman dilimi içinde bitmedi. Yanılma payı her zaman oldu.
9. Türkiye kriz yönetiminde müthiş bir esneklik gösterdi, zaman ve şartlara uyum sağladı. PKK ile yakınlaşma, Öcalan ile konuşma, Kürt sorununun çözümü için adım atma bu esnekliğin en belirgin göstergeleridir. Kürt sorunu dışında İsrail ile yakınlaşma, Amerika’nın beklentilerini görme ve şekillendirmeye çalışma bu esnekliğin sonucudur.
10. İktidarın başarısı ya da başarısızlığı sorumlu olmadıkları şeylerin hesabının onlardan sorulmasıyla ölçülmez. Başarının ölçütü Baas rejiminin iktidara tutunabildiği günlerin sayısı değildir. Başarı Ortadoğu’nun kökten değişimine destek verilmesi, Türkiye’nin küresel ağırlığının artması, hepsinden önemlisi de Türkiye’nin savaşa sürüklenmemesidir.
Eğer Hükümet savaşa sürüklenmemek için direnmeyi sürdürebilirse, çevresinde ortaya çıkabilecek krizlerin yönetimine destek verebilirse, Suriye krizini bölgesindeki diğer sorunların çözümünde kullanabilirse başarılı olacaktır. Başarı ya da başarısızlık hakkında şimdiden bir yargıya varmak mümkün değildir.