Dünyada okuma alışkanlıkları internete doğru hızla değişirken gazeteler de kendilerini bu yeni gerçekliğe göre yeniden yapılandırıyorlar. İcra kurulu başkan yardımcılığına bir internetçiyi getirdiğini ilân etti Hürriyet önceki gün. 1994’ten beri Hürriyet’teymiş yeni başkan yardımcısı, ilk görevi bilgi sistemleri müdürlüğüymüş...
Buraya kadar her şey iyi-güzel de, bundan sonrası biraz bulanık. Atama haberinin içinde yer alan “1997’de Hürriyet’in ve Türkiye’nin ilk ve en başarılı girişimlerinden biri olan ‘hurriyet.com.tr’nin kuruluşunu gerçekleştirdi” cümlesi yüzünden bu bulanıklık...
‘En başarılı’ veya ‘en fazla tıklanan’ gibi cümlelere Milliyet’in internet sitesi itiraz eder de, benim bu cümleye takılmam Hürriyet’in internete ilk geçen gazete olduğu iddiası yüzünden... Türkiye’de internetten yayın yapan ilk gazete bu tercihi ancak 1997’de yapan Hürriyet değildi; web sitesini 1996’da faaliyete geçiren New York Times’tan yaklaşık bir yıl önce Türkiye’de bir gazete bu işi başarmıştı: Zaman gazetesi...
Hürriyet ve diğerleri iki yıldan fazla bir süre internetten uzak durdu, hatta küçümsedi; girdiğinde de metazori bu işi yaptığını hissettirdi Hürriyet...
İnternet ülkemizde ilk olarak TÜBİTAK tarafından kullanıma açıldı; uluslararası bağlantıyı da ODTÜ sağlıyordu. ‘www’ öncesi dönemden söz ediyorum. Gürültücü bir modemle telefon hattı üzerinden ODTÜ ağına bağlanıyor, oradan ABD’de bir üniversitenin ağıyla irtibatlanıyordunuz. ‘Pine’ veya ‘gopher’ diye anılan bir sistemle...
En önemli özelliği, kullanıcıya elektronik posta adresi sağlaması ve dünyanın başka yerlerindeki ‘e-posta’ adreslilere ulaşım kapısı açmasıydı.
Ülkemizde ilk ‘e-posta’ adresi kullananlardanım.
‘www’ uygulaması başlayınca (Nisan 1993) yepyeni bir dünya açıldı internet kullanıcılarının önünde: Anında erişilebilen, kolayca yenilenebilen, görsellikle zenginleştirilebilen bir yayın ve iletişim dünyası... Değişim bir anda gerçekleşseydi, ilk farkına varanların şapkalarını fırlatması gerekebilecek çapta büyük bir değişimdi bu.
Zaman’ın o ortamda kendisine yer açması dünyada da ilklerdendir.
O sıralar Zaman’ın Ankara temsilcisiydim ve bir gözümle de teknolojide kaydedilen gelişmeleri izlemekteydim. İnternetin henüz emekleme çağındayken bile okuyan ve düşünen insanlara sağladığı kolaylıkları kullanmaktaydım. Geleceğin medyasının dijital ortamda şekilleneceğini henüz göremesem de, internetin her yerden aynı metne kolayca erişim imkânı sağladığının farkındaydım.
Projeyi açtığımda gazete yönetim kurulu hiç tereddüt etmeden gerekli kaynağı sağladı. Beşbin dolar kadar bir şey... Şimdilerde üniversitede elektronik dersleri veren bir TÜBİTAK çalışanı genç ile onun hareketlendirdiği arkadaşları, meraklı bir Zaman muhabirinin kontrolünde, ülkemizin ilk gazete internet sitesini Zaman’ın Ankara Bürosu’nda kurdular.
Süreci şöyle özetlemişim ‘Hoşgeldin elektronik Zaman’ başlıklı, gazetenin dünyanın dört bir köşesindeki internet kullanıcıları tarafından da okunabileceğini ilân ettiğim 5 Aralık 1995 tarihli Kulis’te: “Şimdi kâğıt üzerinde bu kadar basit duran bir ‘başarı’, aslında aylar süren zorlu çabaların, uykusuz gecelerin sonucu... İstanbul ve Ankara’daki idari ve teknik kadrolar, önceliği bunun gerçekleşmesine verdiler. Ankara’da altyapısı kuruldu; esas görevi diplomasi muhabirliği olan, ama iyi bir ‘internet sörfçüsü’ olarak da bilinen Şükrü Yılmaz, önce boş zamanlarını ve yıllık iznini, sonraları dolu zamanlarını da projenin gerçekleşmesine ayırdı. Bir kaç genç adam, daha altyapı doğru-dürüst tamamlanmadan, dörtbaşı mamur bir ‘elektronik gazete’ çıkarmamızı sağladılar...”
Biz Zaman’ı internetten okunur kılarken, şimdilerde yeniden yapılanan gazetenin bir yazarı (Yalçın Pekşen), hem de ısrarla “İnternet fos çıktı” anlamına gelen yazılar yazıyordu.
Kusura bakmayın, interneti Zaman’dan iki yıl sonra keşfetmiş bir gazetenin, bilgi sistemleri müdürü olarak bu olup bitenleri masasından izlemiş birinin atamasını duyururken, ‘ilk olma’ iddiasını dillendirmesi gayretime dokundu.
Tarihi değiştirebileceklerini mi sanıyorlar?