AK Parti iktidarı, cumhuriyet tarihinin yükseliş dönemi olarak kayıtlara geçecektir.
2028'e kadar da iktidarda kalacağı için çeyrek asır halkın oylarıyla iktidarda kalan başka ikinci bir parti yoktur. O sebepten cumhuriyet tarihinin rekorunu da kırmıştır.
Çeyrek asırda ülkeye kazandırdıkları göz önünde bulundurulursa, Başkan Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye'nin, kapatma davası, darbe girişimleri, ekonomik krizler, terör, pandemi ve deprem gibi badirelere rağmen insan haklarında, ekonomide, ulaşımda, sağlıkta, sanayide, dış politikada ve vesayeti ortadan kaldırarak devlet yapısında devrim mahiyetinde icraatlar yaptığı; yeni dünya düzenine yön veren bir ülke olduğu görülür.
Çeyrek asırlık iktidar elbette beraberinde liderin ifadesiyle kan kaybı gibi ruh kaybı gibi kimi olumsuzlukları da ihtiva edebiliyor.
İnsanlardaki mal mevki sevdası, eş dost kayırma hırsı, iktidar partisini halktan koparmaya rehavete ve kimi erdemlerin yıpranmasına yol açabiliyor. AK Parti'de siyaset yapanlar melek değil insan, onlar da uzun iktidarın rehavetine kapılabilirler ama seçmen affetmez. Nitekim 31 Mart seçimleri çok ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Ayrıca menfaat çevreleri iktidar partilerine sızabilir ve partiyi kuşatabilir. Bu durum siyasetin doğasında vardır.
Eğer bu sızmalar ve kuşatmalar partiyi ana hedefinden uzaklaştırırsa zaten o partinin siyasi ömrü bitmiş demektir.
AK Parti'de önemli görevler üstlenmiş kimi arkadaşlar partinin kuruluştaki çizgisinden uzaklaştığı gerekçesiyle ayrılmışlardır.
Doğrudur, partide ve bürokraside partilileri dahi rahatsız edecek kimi görevlendirmeler ve icraatlar olmuştur ama seçmen her seferinde genel ya da lokal olarak tepkisini koymuştur.
Ama meseleye salt kimi icraatlar ve görevlendirmeler açısından bakarak hüküm vermek yanıltıcı olabilir.
İnsan varsa hata da vardır.
Ben meseleye genel hedefler açısından bakıyorum ve AK Parti'nin kuruluş ilkelerinden ve hedeflerinden sapmadığını düşünüyorum.
Parti içinde istemediğimiz sevmediğimiz birileri bulunabilir, önemli olan partinin siyasetini belirleyen yönetici kadro ve tabii ki liderdir.
Lider Erdoğan'ın imanında, ihlasında ve istikametinde ben bir sapma görmüyorum. Elbette ki o da insan onun da hatası olabilir ama hem ülke içinde hem uluslararası alanda takip ettiği politikalar partinin kuruluş ilkeleriyle çelişmek bir yana o ilkeleri pekiştiren güçlendiren ve küreselleştiren bir niteliktedir.
Muhafazakâr camianın başörtüsü, imam hatip okulları, Ayasofya'nın ibadete açılması, Taksim Cami'nin inşası ve müftülere nikah kıyma yetkisi gibi simgesel beklentilerinin hepsini hayata geçirdi.
İnsan haklarında, ekonomide, ulaşımda, sağlıkta, sanayide, dış politikada ve devlet yapısında devrim mahiyetinde icraatlar yaparak Türkiye'ye çağ atlattı. Ve iflasın eşiğinden çekip aldığı Türkiye'yi tartışmasız bölgesel güç ve birçok alanda küresel güç konumuna yükseltti.
Buna rağmen 31 Mart seçimlerinde ciddi bir uyarı aldı.
Liderin bu uyarıyı 'kan kaybı ve ruh kaybı' olarak değerlendirmesi, toparlanmak gerektiğini toparlanılmazsa güneş karşısındaki buz gibi eriyeceği tespitinde bulunması fevkalade önemlidir.
İlçe ve il teşkilatlarında yapılan bayrak değişiminin yüzde 60-70'lerde tahakkuk etmesi toparlanma adımı olarak değerlendirilebilir.
Fakat asıl toparlanma bugün yapılacak genel kurulun tespit edeceği partinin lokomotifi olacak yeni yönetim kadrosudur.
Şurası bir gerçek ki, Başkan Erdoğan'ın birikimi ve tecrübesiyle boy ölçüşecek bir siyasi lider yok.
Ancak parti ne kadar doğru dizayn edilirse edilsin, partinin gelecek seçimlerde de başarılı olabilmesi için AK Parti aleyhinde yürütülen ulusal ve uluslararası kara propagandaya karşı mutlaka atılması gereken adımlar vardır.
Gerek AK Parti tabanında gerekse vatandaş nezdinde 'işte budur' dedirtecek adımlar atılması zaruri bir ihtiyaç halini almıştır.
Öncelikle parti tabanını tekrar heyecanlandıracak yeni bir hikayeye ihtiyaç var.
AK Parti iktidarları, başörtüsünden savunma sanayiine kadar camianın tüm beklentileri gerçekleştiği için tabanda eski heyecan yok, kimi menfi örneklerin muhalefet tarafından kullanılması ve kimi ekonomik sorunlar mevcut heyecanı da tırtıklıyor.
Yeni anayasa, Türkiye Yüzyılı, Kıbrıs, mavi vatan, yapay zeka, uzay teknolojisi, terörsüz Türkiye, milli kültür gibi alanlardan yeni hikayeler üretilebilir, mutlaka üretilmelidir.
İkincisi uzun iktidarın getirdiği rehavet ve bürokrasideki aksaklıklar, nepotizm gibi vatandaşın müşteki olduğu alanlara ciddi bir denetleme getirerek insanı önceleyen bir hizmet anlayışını hâkim kılmak gerekiyor.
Adamı olmayanın işi yapılmıyor algısı yıkılmalıdır.
Şaibeli insanlar bürokrasiden ve partiden uzak tutulmalıdır.
Üçüncüsü, pahalılığın yükü hafifletilmelidir.
Fiyatlar el yaktığı sürece aya bile çıkılsa vatandaş cebine bakıyor ve muhalefet bunu haklı olarak kullanıyor. O yüzden bu iktidarın devam edebilmesi için sabit gelirlilerin gelirlerini artırmaya ve pahalılığın önüne geçmeye odaklanılmalıdır.
Seçmen artık yol tünel Marmaray, Avrasya, yüksek hızlı tren ve savunma sanayi gibi icraatları kanıksadı. Özellikle sabit gelirliler ay sonunda cebine giren paraya ve çarşı pazardaki fiyatlara bakıyor.
Ben bu konuda iktidarın başarılı olacağına inananlardanım. Ticaret bakanımızın deprem bölgesinin sorunlarının çözülmesinden sonra sabit gelirlilerin durumunda da ciddi iyileştirmeler olacağı müjdesi umut vermektedir.
Dördüncü bir husus ise adalet mekanizması aleyhinde oluşturulan iktidarın baskı aracı haline geldi algısının ortadan kaldırılmasıdır.
Muhalefete mensup siyasetçilerin işlediği her cürümde yargı görevini yapınca, iktidarın telkiniyle yapıldı suçlaması, hem yurt içinde muhalefetin hem yurt dışındaki emperyalist çevrelerin propaganda malzemesi oldu/oluyor.
Bu durum hem yargıyı hem de iktidarı töhmet altında bırakıyor.
İşte bu hususta ülkenin en ücra mahallesine kadar örgütlenmiş partinin iyi yönlendirilmesiyle mesafe alınabilir.
Sadece bu konuda değil tüm icraat ve ithamlarda teşkilatın yanı sıra sosyal medyanın ustalıkla kullanılması, parti ve iktidar aleyhine oluşturulmak istenen algının bertaraf edilmesi için şarttır.
Hele de oy kullanma hakkı elde eden yeni kuşakların tek iletişim aracı haline gelen sosyal medya alanı partinin yoğunlaşması gereken en önemli alandır.
Türkiye'nin ve bölgemizin hatta dünya barışının AK Parti iktidarına olan ihtiyacını göz önünde bulundurarak siyaset üretmek ve üretilen siyaseti vatandaşa anlayacağı dilde anlatmak gerekiyor.
Yoksa hayatını vatandaşa hizmete adamış adaylar karşısında şarlatanların seçim kazandığı bir dönemdeyiz!
AK Parti hükümetlerinin bunca başarısına rağmen seçim kaybetmesinin sorumluluğu seçmene yüklenemez, sorumluluk partiyi yönetenlerindir!
Yeni bir dönemin kapılarını açacağı müjdesiyle bugün icra edilecek olan AK Parti'nin 8. Olağan Büyük Kongresi'nin hayırlı sonuçlar intaç etmesi dileğiyle.
İlk günkü aşk ile inşallah!