İki hafta sürecek bir “kitap turnesi” için ABD’deyim. Şehir şehir, eyalet eyalet gezip konferanslar veriyor, okurlar için kitap imzalıyorum. Uğrak yerlerim arasında ise California gibi “liberal” eyaletler kadar Oklahoma gibi “muhafazakar” olanlar da var.
Bu ayrım Amerika’da kısaca “kırmızı eyaletler, mavi eyaletler” diye yapılıyor. Kırmızı muhafazakar Cumhuriyetçilerin, mavi liberal Demokratların rengi. Hani bizde Konya’yı muhazakar partilerin kazanacağı kesindir de İzmir “CHP’nin kalesi”dir ya; onun gibi. (Tabii bizde Kemalizm diye nevi şahsına münhasır bir ideoloji olduğu için siyasi yelpaze epey farklı. “Liberal kıyı kentleri” yerine ancak “Kemalist kıyı kentleri”nden söz etmek mümkün ki, bu ayrı bir hikaye.)
Obama’ya karşı Romney
Amerika’daki bu ideolojik ayrım şu aralar iyice hararetlenmiş durumda, çünkü 6 Kasım günü yapılacak olan başkanlık seçimi kapıda. Geçen pazartesi akşamı seçim kampanyasındaki üçüncü “başkanlık tartışması” yapıldı. Başkan Obama ve Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney bir üniversite kampüsünde karşı karşıya gelip dış politika üzerinde tartıştılar. Daha iyi cevaplar veren, daha iyi “kroşe”ler çıkaran Obama idi. İlk tartışmada zayıf kalmakla eleştirilen, ikinci tartışmada durumu toparlayan Obama’nın böylece bu tartışma turundan galip çıktığı söylenebilir.
Ben, tüm bunlara ve Amerika’daki genel tabloya bakarak, seçimi Obama’nın kazanacağını tahmin ediyorum. Bunu umuyorum da kuşkusuz; çünkü Obama’nın bize, yani İslam dünyasına yaklaşımı Cumhuriyetçilere kıyasla çok daha ılımlı.
İşin ilginç tarafı şu ki, Obama, söz konusu ılımlı dış politikası nedeniyle Cumhuriyetçiler tarafından şiddetle eleştiriliyor. Bu eleştiriler de, “Kürt açılımı” üzerine AK Parti hükümetinin muhalefetten aldığı tepkilere çok benziyor.
Örneğin Mitt Romney, geçen günkü tartışmada Obama’yı Amerika’nın düşmanlarına karşı “zaaf göstermekle” ve yeterince “sağlam” durmamakla eleştirdi. Siyahi başkanın Amerika’nın geçmiş politikaları için “Ortadoğu’da özür dileme turuna” çıktığını, oysa özür dileyecek hiçbir şey olmadığını, Amerika’nın dünyada hep doğru olanı yaptığını söyledi. Obama’nın bu “zayıf” tavrının “teröristleri cesaretlendirdiğini” de ekledi.
Açılım ve ‘ihanet’
Dikkat ederseniz bunlar “açılım” ve “Oslo” süreçleri üzerine bizim hükümetin MHP ve CHP’den aldığı salvolara epey benziyor. Bu partiler de Başbakan’ın devlet adına mağdurlardan özür dilemesine karşı çıkarak “Türk devleti neylerse güzel eyler” tadında tepkiler vermişlerdi. “Habur olayını” ve benzeri “müzakere” gayretlerini de hep “teröre karşı zaafiyet” olarak yorumladılar.
Obama’nın “İsrail’i yalnız bırakmakla” suçlanması ise biraz bizim hükümetin Ermenistan ile açılım arayarak “Azerbaycan’ı yalnız bırakmakla” suçlanmasına benziyor.
Bir diğer paralellik, gerek Obama’nın gerekse Erdoğan’ın “açılım” gayretlerinin, rakipleri tarafından “zaaf, taviz, ihanet” gibi yorumlanırken, ulaşmak istedikleri “düşmanlar” tarafından yetersiz ve hatta sahte bulunup reddedilmesi. Nasıl bugün Obama bizim coğrafyada “sahici bir değişim getirmemekle, sadece göz boyamakla” eleştiriliyorsa, AK Parti de, mâlum, PKK çizgisindeki Kürt milliyetçileri tarafından “açılım kandırmacası” yapmakla lanetleniyor.
Kısacası, aslında aramızdaki onca farka rağmen ABD ile bizim siyasi dinamiklerimiz epey benzer: Biz de onların “ılımlı”larını tercih ediyoruz. Ve onların ılımlıları da kendi şahinleri tarafından gaflet, dalalet ve hatta hıyanetle suçlanıyor.