İletişim genel olarak karşılıklı düşünce ve duygu alışverişidir. Bu ‘alış ve verişler’ neticesinde, ‘alan ile veren’ arasındaki bilginin, düşüncenin karşılıklı gösterdiği tutumdur. Burada hal dili, bakış açısı, vizyon, duruş, duyuş, hisler, algılar ve benzerleri devreye girer. Babil’in meşhur hikayesidir. En tepeye ulaşmak isteyen ve bunu bir kule ile yapmak isteyen iradenin ve yönetimindeki topluluğun karşısına, o ulaşmak istediği en tepedeki irade çıkar ve birbirleriyle anlaşamamaları için herkese farklı diller verir. Ortaya anlaşmazlıklar ve iletişimsizlik çıkar. Kaos. İletişim burada devreye girer, burada önem arz eder. Aynı dili konuşup da anlaşamamak, farklı dile sahip olup da iletişime geçebilmek ya da farklı denklemler... Burada bir tavuk-yumurta çıkmazı karşımıza çıkmıyor aslında, yumurtanın tavuktan firar yolu ile kaçtığı gibi bir cevabımız da yok günün ortasında.
Günün başında iletişim başlı başına bir sorun iken, iletişimsizlik giderek daha da büyük bir sorun haline geliyor. Bundan daha büyüğü iletişim istememek. Var var böyle tipler, ‘benimle iletişim kurmayın’ arkadaşım diyen tipler bunlar, ‘kurarsam ben kurarım’ derler, tekil bir iletişmek nasıl olacaksa. Bunların daha da ötesinde ‘iletişimi doğru yapamamak’ var. Narsisizm, egoizm, hakim argümanın kanonist yaklaşımları, çıkarlar, zeka yoksunluğu, işine gelmemek, anlayamamak, anlatamamak, gizli ajandaya sahip olmak... Bir sürü bir sürü gayya... Günün sonunda iletişimin bir de vicdan tarafı var ki, işte o bambaşka bir heyula.
Bir iletişim sorunu var. İletişimde bir sorun var!
Son zamanlarda ülkede yaşanan travmaların tamamında başlı başına bir iletişim sorunu var. İletişimde bir sorun var. Dostluk, kardeşlik denen sporda da... Fenerbahçe-Galatasaray derbisi ve sonrasında yaşananlar örneğin. Karşılıklı atışmalar, alkışlayınlar/alkışlamamalar, meyveler, pankartlar, ırkçılık söylentileri ve cinayet. Yahu ne kadar kem durum varsa hepsi bir arada. Burada birbirleriyle iletişim kurmak istemeyen iki taraf var. Ortada geçmiş senelerde kalan bir ‘kupa kimin durumu’ var, burada büyük bir iletişimsizlik var. Bu hızlıca iletişim istememeye gidiyor. Babil efekti ve kaos. Anlama, anlatamama, dinlememe her iki tarafın da ‘monolog’ konuşmaları. Diyalog olmadan, iletişim olmadan Türk futbolunu, Türk spor endüstrisini nasıl ileriye götürme hedefi güdülebilir ki. Hepsinin tüzüğüne, söylemlerine baksanız bu var. Ama, tabii Real ve Atletico Madridliler de kavga ediyor değil mi? Diğer taraftan doğru yapılamayan iletişim ise tüm spor kulüplerine, başta futbol aktörlerine ithaf olsun. O tatlı rekabet denen şey de ekşi kokmaya başlıyor, zaten GDO’lu da... Zekiyiz, çeviğiz ama aynı zamanda iletişim özürlüyüz. Çok konuşmakla, afili konuşmakla, çok yazmakla olmuyor, hadi toplanalım, Ankara’ya gidelim demekle de ya da kamuoyuna duyuruyla... Sosyal medya çalkalandı mı, iletişiyoruz demek oluyor. Paylaşımlar arttı mı ne güzel iletişiyoruzdur. Netice?
Sporda şiddet ve sporda iletişim
Eğer kabak sadece Volkan ile Sabri’ye patladıysa burada bir sorun var demektir. Hemen futbolun hakim argümanları, akil yazarları kırmızıyı çıkardılar. ‘Tiz milli takımdan, sütten kesilsinler’... Hele ‘en büyük kulüp benim’, ‘en çok taraftar benim’, ‘en marka takım benim’ gibi ifadelerle iletişimi ceza sahası içinde sakatlıyorlar ya. Dokuz kusurlu hareketten bir iletişim de doğmuyor. Hadi kaleci vuruşu yapalım, bu kez orta alanda bir karambol. Doldur boşalt ve duran topla da olmuyor. Kanatlardan yapalım, yine hüsran. Sonuçta kendi kalemize attığımız bir gol gibi oluyor iletişim. Bu fasit dairede santra yapsan ne olur. Maçı, karşılıklı bir eylem olarak görüyorsak, iletişim de aynen bu şekilde ele alınmalı. Vur kır parçala bu maçı kazan, tamam, eyvallah, ama arada sırada iletişim kur da gerçek mücadeleyi, en büyük takımı, marka olan takımı da bir görelim arkadaşım. Bütün bunları diğer kurum ve sektörlerde, siyasette, medyada, en ufak şirketlerde görmek mümkün, bu bir Türkiye gerçeği değil, aksine büyük bir yanılsamadır.
Cehennem ol Dan Brown
Son zamanlarda Dan Brown’un yeni kitabını okuyanlar, “ne var bunda”, “bu kötü bir roman” ya da “bizde daha iyi yazanlar var” filan demeye başladı. Adamın her kitabı uluslararası bestseller, her ülkede çok iyi pazarlanmakta. Ürün kitap mı, yazar mı, algı mı? Bunu bir de bu yönüyle ele almak lazım. Bir de Türkiye’deki durumu. Ne kadar az okuyan bir milletiz değil mi, peki pazarlama yönümüz? Onu da düşünmek lazım...
Bazı şeylere karşıyım
- ‘Sporda Şiddet’ Yasası’na karşıyım. Sporda iletişimi sağlayamıyorsan, şiddeti nasıl önleyebilirsin ki...
- ‘Tasarruf tedbiri’ ifadesine karşıyım. Tasarruf sonradan alınacak bir dizi önlem değil, bir yaşam biçimi olmalı.