Türkiye’de bir sıralar çok beylik laflar üzerinden siyaset yapılıyor, durumu izah edemeyecek sığlıktaki söylemlerle bir algı oluşturulmaya çalışılıyordu.
“İktidar oldu, muktedir olamadı” sözü bunlardan biriydi…
“Adam iyi, çevresi kötü”, bir başkası…
“Her kafadan, her kurumdan ayrı bir ses çıkıyor, bu sistem adam olmaz”, bir diğeri…
AK Parti’ye karşı yürütülen psikolojik harekâtta enva-i çeşit söylemin devreye sokulduğunu gördük.
Bazen hafife almak ve küçümsemek için, bazen kurumlar arasında fitne çıkarmak için, bazen tahrik ederek yanlış yaptırmak için bu tür yollara başvuruldu.
Bunun bir benzerinin bugün ABD için, daha doğrusu ABD Başkanı Trump için yapıldığını görüyoruz.
Özellikle ‘iktidar oldu ama muktedir olamıyor’ gibi söylemler veya “ABD derin devletinin ne dediği önemli, Başkan’ın sözlerine bakmayın” gibi yakıştırmalar bir soruna işaret ediyor.
ABD’nin kimi kurumlarının, kimi görevlilerin veya Kongre’nin zaman zaman ABD Başkanı ile farklı yaklaşımlar içine girebildiğini biliyoruz.
Bunun somut örneklerine de şahit olduk. Mesela Suriye’den asker çekme konusunda Başkan’ın sözleri yeterince karşılık bulmadı.
Trump’ın S-400 ile ilgili sözleri üzerine de benzer yorumlar yapılmaya başladı.
Trump, Türkiye’nin haklılığına yönelik bir söylem ortaya koydu ve böylece hem kendi kurumlarına bir çizgi çekerek, hem kendi konumunu deklare ederek yaşanabilecek bir türbülansa karşı ön almaya çalıştı.
ABD’de Başkan elbette her şeye mutlak manada yetkili değil. İkna etmesi gereken başta Kongre olmak üzere bir kısım kurumlar var.
Burada aynı anda iki şey yapılmaya çalışılıyor. Bir taraftan yaşanan bir kısım sıkıntılar normalmiş gibi gösterilerek daha da körükleniyor, diğer taraftan Başkan’ı hafife alan tezviratlarla etkisi kırılmaya çalışılıyor.
Türkiye için mevzu tartışıldığında bir acziyet olarak takdim edilen bazı hususlar, ABD için sistemin doğası, sağlıklı kurulan bir yapı olarak takdim ediliyor.
Farklı kurumların farklı sesler vermesi Türkiye için bir dağılma, bir tutarsızlık olarak gösterilirken, ABD için demokratik yönetimin bir meziyeti gibi sunuluyor.
Daha önceki ABD başkanları da muhakkak ki benzer zorluklar yaşamıştır. Ancak Trump mevzu bahis olduğunda ABD müesses nizamının sanki daha katı bir pozisyon aldığı ve Başkanı hizaya getirmeye çalıştığı gibi bir algı oluşturuluyor.
Trump’ın ise bu durum karşısında dik duran ama kavga çıkarmayan ve kendi pozisyonunu ezdirmeyen bir gayret içinde olduğu söylenebilir.
Trump elbette kendi devletinin kurumlarını eleştirmek veya onlara cephe almak yerine eski Başkan Obama ve onun politikaları üzerinden bir konumlanma üretmeye çalışıyor. Kötü olan ne varsa Obama’ya yükleyerek onunla gölge boksu yapıyor.
Trump’ın belki de ikinci dönem seçilmesi içerideki güç dengeleri açısından farklı bir tablo ortaya koyabilir.
ABD Başkanı’yla ilgili küçümseyici yaklaşımların veya ABD için risk faktörü oluşturduğuna dair tezviratların bir ayağını da FETÖ’cü çevreler oluşturuyor.
Türkiye’ye haklılık veren ve ilişkileri iyi tutmaya çalışan bir ABD Başkanı, FETÖ için her zaman potansiyel bir risk faktörüdür.
Trump-Erdoğan ilişkisinin samimi ve güçlü bir zeminde gelişmesi en çok FETÖ’cüleri tedirgin etmektedir.
Ayrıca İsrail’den, kimi Körfez ülkelerine ve Mısır’a kadar bu durumun sancıya sevk ettiği başka aktörler de var.
Temennimiz ABD Başkanı Trump’ın bizim çok alışık olduğumuz bu psikolojik harekât oyunlarına teslim olmaması, eyvallah etmemesidir.