Gazetecilik, imtiyazlı, sınırları geniş ve hatta kendi sınırını kendisi çizecek kadar avantaj sahibi bir meslektir. Toplumsal ve siyasi gelişmeleri tanımlama, onaylama ve yansıtma gibi bir güç ve sorumluluğa sahiptir. Yani, kendi bakış açısından “iyi”yi, “doğru”yu belirleyebilir ve toplum da bu bakış açısını yine kendi bakış açısına göre benimser veya benimsemez.
Kanunlar, gazetecilik mesleğine karşı bazı düzenlemeler içerir ama uygulamada hiçbirisi bu mesleğin temel fonksiyonlarını kısıtlama gücüne sahip değildir. Güvenilirliğinin gerilediği durumlarda bile gazetecilik büyük bir etki gücünün mesleğidir.
Ahlaki sorumluluk, demokratik bilinç ve hukuk duygusu ise bu mesleğin adı konulmuş/konulmamış ilkeleridir. Bütün meslek insanları ve kurumları bu ilkelere bağlıdır. Hiçbir siyasi aidiyet, ideolojik tercih veya etnik/dinsel bağlılık bu ilkelerin çiğnenmesini meşru kılmaz. Çiğnenirse de yapılan işe gazetecilik denmez.
Gazetecilik imtiyazı
Ne var ki gazetecilik öyle bir meslek ki bütün ilkeler çiğnense bile yine de bu mesleği icra edenler yaptıklarına “gazetecilik” diyebilir, imtiyaz kullanmaya ve dokunulmazlıktan istifade etmeye devam edebilirler.
Bugün Türkiye’de birçok gazete, televizyon ve internet sitesi var ki hangi kritere vurulursa vurulsun yaptıkları işe gazetecilik denilemez. Ama bu sıfatı kullanıyorlar... Mesleki açıdan yüz kızartıcı örnekler sergileyenler bile kullanıyor.
Mesela... Bir milyona yakın insanın telefonlarının usulsüz veya usulüne uydurularak dinlendiği bir ülkede gazeteci, bu gerçeği görmezden gelerek haber ve yorum yapamaz. Bu olguya açık, kesin ve ısrarlı bir tepki göstermeden mesleğe devam edilemez. Tepki bir yana bu olguyu ıskalayan gazetecilerden bazıları bizzat telefon dinleme mağduruyken ses çıkarmadan meslek icrasına devam etmektedirler.
Çünkü, telefonu dinleyen yapı; yani paralel yapı o gazetecilerin ölesiye nefret ettikleri iktidara karşı savaş vermektedir. Nefret, demokrasiden, hukuktan ve meslek ahlakından daha baskındır. Kendi telefonları dinlenmiş olsa da, kendi özel hayatlarına girilmiş olsa da bunu görmezden gelebilecek kadar güçlüdür.
Böyle olduğu için hukuk dışı elde edilmiş telefon konuşmalarını satır satır yayınlayan ve hala gazetecilik sıfatını kullanmaya devam eden yazarlar bile olmuştur.
Buna gazetecilik denemez. Bu gazetecilik mesleğinin ahlaksızca suistimalidir.
Çözüm sorumluluğu
Ayrıca, Kürt meselesinde çözüm bahsini yazıp yorumlayan birçok gazete, televizyon ve yazar vardır ki bulundukları pozisyon yine meslek ahlakı açısından fevkalade sorunludur.
“İktidara yarayacaksa varsın çözüm olmasın” noktasında bulunmaktadırlar. Kürtlere, “Hükümet sizi kandırıyor” akılları veren ve son günlerde yaşanan PKK vahşetine bile bahane uydurmaya çalışan bir gruptan söz ediyoruz. Tamamının “gazetecilik” sıfatını haksız yere taşıdıklarını kaydedelim.
Kanlı bir sorunu çözmeye çalışan bir demokraside, o sorunun çözümünü imkansızlaştırmak için bütün imkanları kullanan kişilerin yapmakta olduğu şeyin sadece mesleki değil ahlaki ve insanı meşruiyeti de yoktur. Tarihsel bilgiyi çarpıtmak, yaşanmakta olan sürecin objektif analizini yok saymak ve en önemlisi de olguyu tamamen tersine çevirmek, gezetecilik değildir.
Evet, bu meslek imtiyazlı ve doğal meşruiyete sahip bir meslektir. Doğal bir güvenlik alanına haizdir. Demokrasinin varlığının en önemli garantisidir.
Yorumlardaki nefret payı
Bununla birlikte, bu mesleği meslek etiğiyle yapanların da topluma ve demokrasiye karşı sorumlulukları vardır.
Artık, yapılan yorumları, yayınlanan haberleri bir meslek ölçüsüne vurarak değerlendirmek gerekiyor. Yoksa, ahlaki kaygısını tamamen yitirmiş ve meslek adamı sıfatı kullanan kişiler yüzünden gazeteciliğin zaten azalmış itibarı tamamen yok olacak. Yorum ve tavırları “AK Parti ve Erdoğan nefreti endeksi” üzerinden ölçmek ve değerlendirmek gerekiyor. Bu nefret payı düşülmeden analiz ve yorumların gerçekliğini ölçmek mümkün görünmüyor.
Sınırsız bir iktidar nefretiyle yazıp çizerek toplumun geleceğine darbe indirmeyi umursamayanlar, hukuk sistemi ve demokrasi adına kaygı verici bir geleceği de temsil ediyorlar.
Özellikle çözüm sürecinin geleceği adına...