Obama’nın ikinci başkanlık döneminde uygulayacağı politikaları ve öncelikleri anlattığı konuşması bir dizi yeniliğe işaret ediyor. Konuşmanın başlığı ‘Birliğin Durumu’ olarak saptanmış ve anlaşılan ABD’nin bazı durumlarında ciddi sıkıntı bulunuyor. Bu sıkıntıların ekonomik nedenlere dayandığı ortada ve Obama yönetiminin orta sınıfı güçlendirecek adımlar atmakta kararlı olduğu görülüyor. Eğitim, sağlık, alt yapı konularını öncelikli olarak gösteren Obama, vergi reformu, asgari ücretin artırılması gibi önlemler sıraladı.
Rusya hızla kapitalistleşirken ABD’nin sosyal politikaları öne alması, dünyanın nasıl bir değişim içinde olduğunu göstermeye yetiyor. Ancak Obama’nın sosyal politikalara, toplumsal eşitsizliklere ve alt yapı eksiklerine vurgu yapmasının nedeni sosyalist bir ekonomi kurma merakından kaynaklanmıyor. Ekonomik sorunların yarattığı sosyal sorunların insan hak ve özgürlükleri ile eşit yurttaşlık durumlarını fiilen kısıtlayıcı durumlar yarattığına dikkat çekiyor.
Obama’nın konuşması, ABD’nin bundan böyle ‘evin içini düzeltme’ siyasetini uygulayacağını, kıtasına ağırlık vereceğini gösteriyor, buna da ‘akıllı devlet’ olmak deniyor.
Akıllı devlet
Akıllı devlet, büyük devlet olmanın maliyetinden imtina etmek demek. Dolayısıyla gideri azaltıp kazancı artırarak küresel varlığı sürdürme becerisi göstermek anlamına geliyor.
Geliri artırma yöntemlerinden birisi, içeride yatırım yapma ve satın alma gücü artacak kesimler yaratılması. Dış ilişkilerde de yeni serbest ticaret anlaşmaları öngörülüyor ve anlaşıldığı kadarıyla ilk büyük adım da AB ile atılacak. Bu, ABD ve AB piyasaları açısından yeni bir dönemin habercisi.
Giderleri kısma konusunda ise Obama’nın önceliğinin dünyadaki askeri birliklerini geri çekme olduğu söylenebilir. Bu, ABD’nin bulunduğu yerlerdeki ağırlığını azaltacağı anlamına gelmiyor. ABD, kendi askerileri yerine müttefik askerlerinin ya da iktidarı devrettiği yerlerdeki yerel güçlerin bu faaliyetleri yürütmelerini öngörüyor. ABD, teçhizat, malzeme, bilgi ve yüksek teknoloji temin edecek; diğerleri de ittifak adına iş görecek.
ABD’nin tek taraflılıktan uzun zamandır vazgeçtiği biliniyor, bu adım daha fazla çok taraflılık anlamına geliyor. Ancak aynı oranda NATO ya da başka anlaşmalar çerçevesinde bağ kurduğu devletleri dünya olaylarında daha fazla sorumluluk almaya itiyor; bölge jandarmalarının sayısının artması öngörülüyor.
Dağıtılan sorumluluk
Konuşmada dikkat çekici bir diğer konu ise, ABD’nin radikal İslami kuruluşlarla mücadelenin devam edecek olması. Bu çerçevede, özellikle Ortadoğu’da iktidarı alan ya da iktidara talip olan kesimlerin evrensel insan hak ve özgürlüklerine referans yapmaları ABD için bir standart olacak.
Bu açıklama, Mısır, Tunus, Suriye ya da Filistin’de iktidarların dini referansları artarsa, ABD’nin söz konusu rejimlerin karşısında yer alacağını söylüyor. Obama, bir iktidarın zulmünden kurtulmak için başka zulümler yapılmasının kabul edilemeyeceğini dile getirirken, aslında şiddete başvuran radikal kesimlerin iktidarlarda yer almasına izin verilmeyeceğini ifade ediyor.
Konuşmanın bütününden anlaşıldığı kadarıyla ABD dünyadaki gelişmeleri alanda değil kumanda merkezinden yönlendirmeye çalışacak ve bu işi de müttefikleriyle yapacak. Alandaki görünürlülüğünü azaltan ABD, doğrudan hedef aldığı yerlerde faaliyet yürütmek yerine, buralarda faaliyet yürütecek başkalarına öncelik verecek. Mali’de Fransa’ya, Kore yarımadasında Güney Kore’ye, İran konusunda Almanya’ya, Mısır’da Mursi, Afganistan’da da Karzai’ye destek verecek; bunların başarı ya da başarısızlıkları da mutlaka değerlendirilecek.