Dünya liderleri, gelecek yılları belirleyecek kararlar almak için iki önemli toplantı çerçevesinde bir araya geldiler. Bunlardan biri, en gelişmiş sekiz ülke anlamına gelen G-8 toplantısıydı. Dünyanın en güvenlikli çiftliği olarak tanımlanan Camp David’de bir araya gelen liderler, rahat ve spor giysileriyle görüntü verip birlikte maç izlediler. Rahat, samimi ve neşeli bir toplantı izlenimi verildiyse de, Fransa’nın taze cumhurbaşkanının toplantıya ilk gün kravatla gelmesi, bir yandan Fransa protokol sorumlusunun dersini iyi çalışmadığını ortaya koydu, ancak öte yandan ele alınacak konuların ciddiyeti hakkında fikir verdi.
Merkel’in eşinin ortalıklarda gözükmediği için “hayalet” olarak anılması ve Hollande’ın sevgilisine “first lady” muamelesi yapılıp yapılmayacağı gibi magazin haberleri, bu toplantıya ilişkin ciddi tartışma konularının gölgede kalmasına yol açtı. Bununla birlikte, anlaşıldığı kadarıyla zirvede öne çıkan konu, Avrupa’nın içinde bulunduğu kriz oldu. Krizden çıkılabilmesi için uygulanacak yöntemlerin Almanya’nın ısrar ettiği “kemer sıkma” önlemleriyle değil, daha çok Hollande’ın savunduğu, ABD’de de uygulanan karma yöntemlerle olmasında uzlaşıldı. Bu çerçevede Yunanistan’ın Euro’dan çıkmaması konusundaki ortak görüş de dile getirildi.
G-8
Avrupa krizinden çıkışta Almanya modelinin esnetilmesi konusundaki ortak görüş, aynı zamanda Almanya’nın AB kaptanı gibi davranmasına da kimsenin razı olmadığı anlamına geliyor. Ayrıca, G-8’deki tutumlardan anlaşıldığına göre, AB’nin dağılması değil tam tersine yoluna devam etmesi çerçevesinde senaryolar üretiliyor. Türkiye’de bu habere üzülecekler olabilir ama, AB’nin daha esnek ve hatta genişleyen bir bölgesel bütünleşme olmasına tüm katılımcılar razı. Görüş farkları ise, bu bütünleşmenin ağırlığını ABD’den yana koyup koymayacağıyla ilgiliydi; muhtemelen G-8’de Obama konuya ağırlığını koydu.
Obama’nın AB’nin ABD’ye rağmen varlık sürdürmesinden hoşnut olmadığı biliniyordu ve bugün gelinen güç dengeleri de AB’yi, özellikle de Almanya’yı bir tercihe zorlamış durumda. Tercih, ABD’ye rağmen adım atmama yönünde çıkmış olmalı ki zirveden yapılan az sayıdaki açıklamalardan biri, Kuzey Kore hakkında oldu. Bu, Çin’in desteklediği bir ülkenin karşısında yer alma gereğine işaret ediyordu; esas tehdidin Çin ve daha beteri Çin-Rusya işbirliği olduğunu ifade etmek anlamına geldi. Rusya’nın Almanya ve Çin ile ittifak yapmak yerine ABD ile işbirliğine yönelmesi beklentileri ise zirveden anlaşıldığı kadarıyla Rusya tarafından pek olumlu karşılanmadı, zirveye devlet başkanı Putin yerine başbakan Medvedev katıldı.
NATO
Liderlerin bir araya geldiği NATO zirvesine de aslında G-8’deki tavırlar damgasını vurdu. Obama, füze savunma sisteminin işlevsel hale geldiğini ve Afganistan’dan da çekilmenin mümkün olmadığını açıkladı. Bu açıklama üzerine Putin de ilk yurt dışı gezi listesi bildirdi, ilk önce Belarus’a, ardından da Şanghay Örgütü toplantısı için Kazakistan’a gideceğini duyurdu.
Suriye’nin kaderine terk edilemeyeceği açıklaması NATO’dan gelirken, Rusya da İran’a yapılan baskıların sürdürülemez olduğunu vurguladı. Kısacası, yapılan karşılıklı açıklamalar Obama ile Putin’in tercihlerinin açıkça anlaşılmasını sağladı; ancak Avrupa ülkelerinin bu çerçevedeki pozisyonları netlik kazanamadı. AB ülkeleri Afganistan’ı terk etmek, Suriye sorununu Türkiye’ye, Mısır’ı da ABD’ye havale etmek derdindeyken bir de Rusya ile ABD’ye rağmen işbirliği yapmaya girişince, sonunda NATO Chicago toplantısında açıkça tercihe zorlanmış oldular. Bu aşamada AB açısından Obama’nın önerilerinin kazandığı söylenebilir.