Hayat çok kısa. Her sabah neler yaşayacağımızı bilmediğimiz bir güne uyanırız. Hangi sevdiğimizi kaybedeceğiz yahut hangi kazayı atlatacağız bilinmez.
Aynı saatlerde birlikte öldüğünüz kişiler ise bir muamma. Yan yana musalla taşına gelen tabutlar dikkatimi çeker. Acaba hiç kesiştiler mi yaşarken. Aynı duyguları ve coşkuları hissettiler mi?
Akıllı telefonlar ve sosyal medya bizi görünür kılan araçlar. Son anlarımızı arşivleyen birer görüntülü hatıra defteri oldular adeta.
Aynı gün karşıma çıkan iki ölüm haberi bu soruları tekrar sormama sebep oldu.
Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde, hain teröristler tarafından açılan taciz ateşi sonucu ağır yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit olan Piyade Astsubay Çavuş Yusuf Ataş'ın (21) videosu yüreklerimizi sızlattı.
Şehit Yusuf'un arkadaşlarının paylaştığı videoda fonda bir türkü çalıyor. "Bu şehir zindan gülüm. Girdapta mehtap gülüm. Feleğin bir suyu var. Su değil kezzap gülüm..." Belli ki duygulu bir akşam. Asker meclisi. Hayat ve ölümden başka gündemi olmayan kader arkadaşlarının sohbeti.
"Eğer ölürsem biriniz veya anlaşın bir şekilde... bir tane lösemi çocuk... Kız çocuğu olsun ama bütün masraflarını karşılayın, bir de annemin babamın elini öpün tamam mı"
Vazife günlerinde lösemi hastası bir kız çocuğunu düşünen Yusuf hayatının baharındaydı.
Elazığlı Şehit Yusuf'un Bingöl'de görev yapan polis memuru babası Necat Ataş, oğlunun vatan için çalıştığını, vatan için şehit olduğunu belirterek, "Benim evladım son şehit de olmayacak, ilk şehit de değildir. Bu topraklar yıllarca şehit vermiştir, verecektir de. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin, ülkemizin birliğini bozmak isteyenlere fırsat vermesin" derken vakarlı bir duruş içindeydi.
Şehit Yusuf'un hiç tanımadığı lösemili kız çocuğunu yaşatma ideali onun bilinmeyen dünyasına sürüklüyor bizi. Kim bilir nasıl bir hayat kuracaktı.
Ankara'da müzisyen Onur Şener çalıştığı eğlence mekanında şarkılarını söylüyordu. Motosiklet tutkunu, gitarıyla ve şarkılarıyla orta sınıfa tutunmaya çalışan bir müzik adamı.
O gece çalıştığı mekâna gelen üç magandanın istek yaptıkları şarkı repertuarında yoktu. Sözlü sataşmanın ardından program çıkışı saldırıya uğradı. Hastaneye kaldırıldı ancak kurtulamadı. Sosyal medya hesabından anladığım kadarıyla hayatının merkezinde küçücük kızı vardı. Hayatım dediği kızını bu dünyada bırakıp gitmişti. Derdini ve yaşadıklarını hissetmek zor değil. Sosyal medya paylaşımları onun iç dünyasındaki kırılganlıkları gösteriyor. Onun hayata tutunmasını sağlayan biricik kızı ise şimdi kaderiyle baş başa.
Onur'un kızına hatıra kalan Kader şarkısı bir teselli olacak belki.
"Seni bana bağlayan yüreğimdir inan
İnkar etme boşuna, geçmişin izlerini, unutma nefesimi
Sakın üzülme o kadar çok
Kader, yine kader deyip geçme...."
Birbirinden uzak hayatlar. Kim bilir belki bir otobüste, konserde, stadyumda karşılaştılar. Belki de hiç aynı şehirlerde olmadılar.
Şehit Yusuf'un ailesi... Lösemili bir kızın yeşeren umudu...Onur'un hayatım dediği biricik kızı... Kesişen hayatlar ve kesişen zamanlar...
Yusuf ve Onur. Onlar bu ülkenin güzel insanlarıydı. Teröristler ve magandalar aynı gece onları bu güzel vatandan ayırsa da onlar yüreklerindeki sevgiyi bize bıraktılar. Emanetleri ise hepimizin sırtında olsun.