de dün görüşüne katıldı. Herhangi bir işletmeyi yöneten herkes aynı görüşü onaylar zaten: İki başlı yönetimler hüsran getirir. Ancak bu kuralı modern devlete uyguladığımızda farklı bir durumla karşılaşırız. Modern devletlerde iki başlılık olmaz, ama tek başlılık da olmaz... Yetkiler kişiler ve kurumlar arasında paylaştırıldığı için, demokratik modern devlet çok başlı bir yönetime sahiptir.
Önce kurumlar arasında çok başlılık vardır: Yasama ile yürütme ve bu ikisiyle yargı birbirinden kalın duvarlarla ayrılır. Protokolde varolan hiyerarşi günlük işleyişte söz konusu değildir. Yürütmenin başı olan başbakan çok geniş yetkilerle donatılmıştır, fakat kural olarak yasama organına da yargıya da emir veya talimat veremez.
‘Kuvvetler ayrılığı’ sisteminin mantığı budur.
İdeal bir sistem midir bu? Kimse bunun ideal sistem olduğunu iddia etmiyor. Churchill’in şakayla karışık “Zaman zaman denenmiş diğer yönetim biçimleri hariç tutulursa demokrasi en kötü yönetim biçimidir” sözü buna işaret ediyor. Her şeye tek kişi karar verse işlerin daha iyi yürüyeceği belki düşünülebilir; ama halkın kendini yönettiği sistemlerde yönetilenler buna razı olmuyor.
Zaten bunun içindir ki, çok ideal olmasa da, yönetenlerin birbirini ve kurumların da herkesi denetlediği demokraside karar kılmıştır modern devlet...
Başa gelen çekilirmiş... Demokrasilerde yönetime tâlip olanlar olağanüstü nâzik dengelere riayet etmek ve birbirinin ayağına basmadan kurumların işlemesini sağlamakla yükümlüdürler. Yetkilerin çok açık belirtilmediği, herkesin her şeye karıştığı, kurumların keşmekeş içerisinde çalıştığı ortamlardan demokrasiler zarar görüyor...
Cumhurbaşkanı demokrasilerde ne işe yarıyor peki?
Sorunun cevabını bütün demokrasiler için veremeyiz, ancak ülkemizdeki durum için anayasaya bakabiliriz.
Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın 104. maddesi Cumhurbaşkanının ana görevini şöyle tanımlıyor: “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla (..) devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”
Diğer yetkili kişi ve kurumlardan farklı olarak, ‘devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle’ görevli olduğu için, Cumhurbaşkanı, yasama, yürütme ve yargı alanına giren konularla da ilgilendirilmiş bulunuyor. Yine aynı maddede (104) Cumhurbaşkanının ‘gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak’ yetkisinin olduğu da belirtiliyor...
Cumhurbaşkanı bayağı önemli yetkilerle donatılmış bir ‘kişilik’ bizim halen yürürlükte olan anayasal sistemimizde... ABD’deki ‘başkan’ kadar değil hiç kuşkusuz, ancak bazı demokrasilerde olduğu gibi ‘temsili’ bir makamın sahibi de hiç değil. Anayasada yetkileri sayılan kişi ve kurumlar arasında en geniş biçimde yetkilendirilmiş kişidir bizde cumhurbaşkanı...
Geçmiş örneklerden biliyoruz; kasıtlı davranmak isterse hükümetin çalışmalarını kilitleyebiliyor bile...
En iyisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümet arasındaki gibi ‘uyumlu’ bir yönetimdir.
Kıymetini bilelim.