Sultan İkinci Mahmud saray görevlilerinden Said Efendiyi takdir eder, sever, sohbet ederdi. Said Efendi bir gün padişaha keçiboynuzu anlattı, yere göğe sığdıramadı. Padişah o güne kadar bunun ne olduğunu bile duymamıştı. Getirilen keçiboynuzunu biraz çiğnedikten sonra fırlatıp attı:
--Said! Bir yudum bal için bir çeki odun yenir mi?!
Said Efendi gülümsedi:
--Efendimiz, bir taht için, bu devletin devasa yükü çekilir mi?
Ömer Seyfeddin bir gün, arkadaşlarından birine yazdığı mektubunda, dönemin siyasilerinden yakınıyordu. Arkadaşına şöyle yazdı:
--" Onların hangisiyle bir arada bulunsam, kendimi penceresiz ve de kapısız bir kümeste sanıyorum!
Üstad Ahmed Haşim, bir çok fikir adamı gibi, parasızdı. Estetik hocalığı yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü ünlü ressam Namık İsmail o günlerde mirasa konmuştu. Büyükada yakınlarında bir adacığı satın almış, bir yalı yaptırmış, bir de kotra satın almıştı. Günlerden bir gün, Namık İsmail, Ahmet Haşim'in dersine girince, Haşim bütün sınıfı ayağa kaldırdı:
--"Lütfen kalkınız efendiler.
"İçeri giren beyefendi hem akademimizin müdürü, hem değerli bir sanatçı hem de devlet gibi adamdır! Memleketinde villası, denizlerde kotrası, duyduğumuza göre bir de bankası vardır!" dedi.