Balzac’ın, “İhtişam ve Sefalet”i yazdığı dönemde Fransızlar Afrika kıtasına yönelmişlerdi.
İhtişam ve sefalet..!
Paris’te ihtişam, Afrika’da sefalet...
Paris’te medeniyet, Afrika’da ilkellik.
Paris’te refah, Afrika’da yoksulluk...
Paris’te kahkaha, Afrika’da göz yaşı..!
İhtişam ve sefalet...
Afrika’nın sefaleti, Fransa’nın ihtişamı!
Bugünlerde Fransa’yı çok konuşur, çok tartışır olduk.
Sizlere en son Paris saldırılarının ardından Mali’deki otel baskınıyla birlikte bir kaç hususu hatırlatmak istiyorum.
‘İlkel insanları değiştirmek’
Fransız sömürge düzenini hatırlamadan, bilmeden bugünü anlamamız mümkün görünmüyor. Sömürgecilik araştırmalarıyla bilinen Fanny Colonna, Fransa’nın Cezayir’i kültür ve düşünce yönünden de dönüştürme amacı taşıdığını belirtmektedir. Colonna, Fransa Kamu Eğitimi Bakanı Rambaud’a ait şu sözleri aktarmaktadır:
“Kolonilerimizdeki ilkel insanları değiştirmek, amacımıza olabildiğince adanmış yapmak ve ticaretimize olabildiğince uygun hale getirmek için... En güvenli metot yerli çocukları alıp bizimle sürekli iletişimini sağlamalı ve onları ardı ardına gelen yıllar süren bir entelektüel ve ahlaki alışkanlıklar dizisine konu etmeliyiz. Diğer bir deyişle onlara, zihinlerini isteğimize göre dönüştüreceğimiz okullar açmalıyız.” (Mali Dosyası sayfa 32)
Dikkatinizi çekti mi? Sömürünün devamlılığı için “ilkel insanlar”ın (Batının kendi dışındakilere bakışını gösteren muazzam bir tanım) eğitimine vurgu yapılıyor. Ticaretin devamlılığı için yerli çocukların ardı ardına devam eden eğitimlerinin önemine işaret ediliyor.
Bu cümleyi sömürgeleştirilmiş tüm toplumlar, milletler için de kurmak gerek.
O zaman Fransızcanın Afrika’da, İspanyolcanın Amerika’da, İngilizcenin Avusturalya’da neden bu kadar yaygın olduğunu anlayabiliriz.
Bir şeyi daha anlayabiliriz. Seçilen yerli çocukların ardı ardına gelen yıllar süren bir eğitim ile entelektüel ve ahlaki alışkanlıklarının nasıl değiştiğini...
Dünya üzerinde “batı egemenliği”nin neden bu kadar kabul gördü ve tartışılmadığının altındaki neden de budur zira.
Ancak, dönüştürülemeyen ya da genetik kodlarda gizlice durup bir zaman sonra yeniden nükseden davranışlar da vardır!
Zira, biz biliyoruz ki kültürel genetik yüz yıllar boyu nesilden nesile geçer.
Dahası, sömürgeleştirilenlerle sömürgeleştirenler arasında, kalın bir çizgi hep var olageldi.
O çizgi ihtişam ve sefalettir.
Ne kadar ona benzeşsen de benzeştiğin kadarsındır!
Ve sen hep ötekisisindir; batılı kafa için!
Küvetteki mücahide (!)
İkinci husus, Fransa’daki saldırıları düzenleyenlerin İslam’ı, Müslümanlığı ne kadar temsil ettikleri hususudur.
Küvetteki kadın ile bardaki barmenin yaptığı kanlı eylemin İslam ile Müslümanlık ile bir ilgisi yoktur.
Olsa olsa, “ötekileştirilmiş” isyanın zalimce sömürülmesidir!
Fatura ise, geçmişinde hiçbir zaman “öteki” olmayan bugün için durdurulmuş İslam medeniyetine kesilmeye çalışılıyor.
Ne demiştik yukarıda, “yerli çocukları alıp ... ardı ardına gelen yıllar süren bir entelektüel ve ahlaki alışkanlıklar dizisine konu etmeliyiz.”
Türkmen Dağı düşmemeli
Kobani’ye DAEŞ militanları saldırdığında Türkiye kamuoyunu ayağa kaldıranlar bugün nerede? Türkmen Dağı düşmek üzereyken, Bayır Bucak Türkmenleri ateş altındayken...
Kürt Dağı da bugün yarın düşmek üzereyken, Kobani için ayağa kalkanlar nerede?
Ak Parti’nin, MHP’nin, CHP’nin Aysel Tuğlukları, Sırrı Süreyyaları nerede?
Sizden onlar gibi tehdit etmenizi, elinize taş alıp askere, polise saldırmanızı beklemiyoruz.
Ama hiç olmazsa Yayladağı’na gidip sınırdan nöbette mi tutamazsınız?
Türkmenler ateş hattında!
Türkmenlere yardım götüren MİT TIR’larını durduranlar bugün ne düşünüyor acaba?
Acil eyleme geçmek gerek. Silah dahil her türlü yardım için seferberlik gerek. Türkmenlerin yanında olmak gerek..!