Her şeyden önce, Sayın Ahmet Davutoğlu’nun 20 ay süren AK Parti genel başkanlığı ve başbakanlığı süresinde, devletin zirvesiyle ve parti yönetimiyle arasında çıkan kimi ihtilafların parti içinde bir çatlağa, siyasi bir krize ve elbette ülke içinde kaosa dönüşmeden kamil bir şekilde neticelendirilmiş olması çok önemli. Bunun için muhatapları ve parti yönetimini tebrik etmek gerekir.
Zirvedeki anlaşmazlığın ülkeye ve bu ülkede yaşayan herkese hem ekonomik hem siyasi olarak ne kadar büyük bir fatura ödettiğini gördü çünkü Türkiye. 28 Şubat post-modern darbesini başarıyla tamamlamış, Refah Partisi'ni ve temsil ettiği değerleri, toplumsal kesimleri ezmiş, merkezden uzaklaştırmayı başarmış olan vesayet düzeninde aynı siyasi-ideolojik dünyadan gelen iki isim, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında patlak veren gerilimin sonunu hatırlayın! Cumhurbaşkanı Başbakan’a anayasa kitapçığı fırlatmış, Başbakan ağlar halde kameraların karşısına geçip Cumhurbaşkanı’nı kamuoyuna şikayet etmişti. Sonrası tam bir facia…
Burada ne oldu, bir bakalım.
Beklense de pek beklenmeyen bir anda, ülkenin yarısının oyunu alan siyasi partinin genel başkanı, 50 kişilik parti yönetiminin 47 üyesinden ciddi bir uyarı alıyor ve gereğini saygın bir tutumla yerine getiriyor.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleşenzirve görüşmesinden ise kriz değil tam mutabakat çıkıyor. Başbakan istifa etmiyor ama geri çekilme kararını açıklıyor. Partisini kongreye, başbakanlığını yaptığı hükümeti devir teslim gününe selametle taşıma sorumluluğunu alıyor. Açıklama için medya önüne çıktığında ise muhasebesini ve seçimini yapmış biri olarak sarih bir konuşma yapıyor.
Davutoğlu ant içti!
Konuşmasında bundan sonrasına ilişkin de çok önemli bir noktanın altını ısrarla çizerek, bir anlamda kamuoyunun önünde ant içerek kendini bir şeyle bağlıyor. Bir tür teminat veriyor Davutoğlu.
Nedir? Başdanışman, bakan ve başbakan sıfatlarıyla birlikte çalıştığı dava arkadaşı Erdoğan’a; Türkiye’nin geleceği olarak gördüğü AK Parti’ye; AK Parti’ye oylarıyla can veren parti tabanına; birliği ve dirliği için çalıştığı Türkiye’ye ve teorisini kendisinin geliştirdiği gönül coğrafyasına dönüyor ve “hukukunuzu koruyacağım” diyor.
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında beliren her ihtilafa yatırım yapan, Türkiye içinde ve dışında ellerini ovuşturarak bir siyasi kriz, ülkeyi türbülansa sokacak bir büyük kaos bekleyenlerin avucunu yalamasına yol açan şey konuşmanın tam da bu kısmı.
Sayın Ahmet Davutoğlu’nun çalışkanlığına ve çabasına tanık olanlar, bu konuşmada verdiği sözlere de tanıklık etti. Bu bir tercihti. Ahmet Davutoğlu “hukukları hukukumdur” dedikleri için tüm dünyayı kendisine şahit kıldı.
Sayın Davutoğlu’nunhukukunu korumak da öncelikle hukuku korunmak üzere adları anılanlara düşer elbette. Sayın Erdoğan’ın ilk açıklamalarında kendisinden ve hizmetlerinden şükranla bahsetmesi bunun karşılığı. Parti yönetiminden, teşkilattan ve tabanı sayılacak çevrelerden gelen tepkiler de tamamen bu yönde. Söyleyecek sözü olanlar dahi ya susuyor, ya kelimelerini özenle seçerek o hukuku koruyor. Anladığım o ki “Ahmet Hoca” AK Parti de her zaman saygı görecek.