İHH ve Bülent Yıldırım’a olan saldırıları anlamak için yaptıklarını, çalışmalarını analiz etmek gerekiyor. Bir gün önce İHH’nın KADEM basın komisyonuna özel düzenlediği Suriyeli mülteci kamplarına yetim yuvalarına ziyaret organizasyonuna iştirak ettim.
Türkiye’nin Suriye ile sınır bölgelerinde oluşturulan kamplar, ayrı ayrı yetim evleri, mültecilerin yaşama mücadelelerinde İHH’nın ne kadar önemli misyon yüklendiğini anlamak için, o mağdur insanların sevgi dolu gözyaşlarını görmek, her cümle arasında dualarını duymak yeterliydi.
Sadece güvenli bölgede 100 bin insanın barınması, yaşaması, yemesi, giymesi için gayret harcayan İHH’yı ve başkanı Bülent Yıldırım’ı karalama, çeşitli ithamlarla suçlamak kimlerin işine yarar, bir de ona bakmak lazım.
Bülent Yıldırım; uzun yıllardır tanıdığım ve çalışmalarından dolayı şükranla bahsettiğim kıymetli bir dava adamıdır. Bosna savaşı çıktığında oradaki mağdur Müslümanlara yardımı amaçlayan İHH’yı kurarken, kendisi ve dava arkadaşları, bu insani yardımın çok uzun seneler, masum insanların “medet” dediğinde yardımına koşan kurum olacağını tahmin bile etmediler. Zira İHH bugün sadece mağdurun yanında yer almakta ve sadece zulmün karşısında durmaktadır.
Şimdi meseleye bir de başka taraftan bakalım. Neden İHH tırlarına paralel polisler el koydu? Başaramasalar bile, neden karalama kampanyasına Paralel medya çanak tuttu? Bu soruların cevabında bazı gerçekler aydınlanmaktadır.
Bülent Yıldırım tüm çalışmalarında mağdur ve masum insanları korumayı kendine hedef edinmiş. İHH’nın da tüm çalışmaları sadece bunun üzerine inşa edildi. Nerede savaş ve kan varsa orada İHH ve onun fedakâr gönüllüleri vardır. Hepsi bir kuruş para almadan çalışmaktadır. Bu insanların karşılık beklemeksizin emeklerine, çeşitli karalama kampanyalarıyla gölge düşürmek ise sadece bir kıskançlık meselesi değildir. Sınırda olmak, savaşın dibinde, ölümle burun buruna olmak... İsrail’in acımasızlığına meydan okumak... Gazze’nin “imdat” feryadına koşmak... Suriye’de Esed’in zulmünden kaçana kucak açmak... Bunu yaparken, bölgedeki tüm senaryoları görmek de var işin ucunda!
İnsani yardım kuruluşlarının dünyada önemi çoktur. Bu nedenle büyük devletler insani yardım kuruluşlarını korur, kollar, destekler. Batının misyoner kurumlarının esasen kendi devletlerince desteklendiğini bilmeyen yok...
Paralel medyanın; Bülent Yıldırım’ı, İHH’yı her fırsatta hedef almasının amacı da budur. Gazze’ye yardıma koşan İHH, elbette İsrail’in hedefinde olacaktır.
Çünkü bilgi edinemiyor.
Çünkü İsrail; o insanların sadece kendisine muhtaç durumda kalmasını, bu durumdan da faydalanarak kendi politikaları doğrultusunda planlarını gerçekleştirmek istemektedir. İHH ve Bülent Yıldırım onun için hedefte.
Çünkü Türkiye’nin saygıdeğer bir insani yardım kuruluşudur.
Çünkü kendi devleti dışında kimseye eyvallahı yoktur.
Sadece Allah rızası için koşturmaktadır. Bir ülkede mağduriyetin bulunduğu hiç bir noktada siz, Bülent Yıldırım’ın iktidarlarla ittifakını göremezsiniz. Siz İHH’yı, ihtiyacın bulunduğu hiç bir ülkenin yönetimiyle işbirliğini, insanı yardım konusundaki katkılar dışında göremezsiniz. Sadece halk, sadece muhtaç insanlar, sadece mağduriyetin olduğu sahalar dışında siz, İHH ve Bülent Yıldırım’ı birileriyle işbirliği içerisinde göremezsiniz. İşte farkı budur Bülent Yıldırım’ın. Satın alınamayan, hiç bir menfaat için davasından vazgeçmeyen, fedakâr bir insan...
Mavi Marmara gemisine saldırıdan sonra Bülent Yıldırım’a “Ağabey o saldırı anını anlatır mısınız?” diye sormuştum. Bana dedi ki; “Şehitliği ve cennetin kokusunu hissettim. O kadar güzeldi ki...”Gözleri yaşla doldu bu koca adamın ve “ama Rabbim nasip etmedi” dedi. O durumu, o kadar hüzünle ifade etti ki! Onun, o hüznü beni günlerce etkisinde tutmuştu... İşte Bülent Yıldırım bu adamdır. İslam dünyasında kendi planlarını uygulamak isteyenler için, Bülent Yıldırım tehdittir.
Çünkü alınıp satılmayandır.
Çünkü ülkesinden, devletinden, devlet büyüklerinden gayrısını kaale almayandır.
Çünkü bütün hayatını Allah’ın rızasını kazanmaya adayan adamdır. Paralel medyanın basit hamlesiyle, bu koca adam yolundan ayrılsın diye, şimdi de yeni hikâye uydurmaktadır. Ama benim tanıdığım Bülent Yıldırım, bu hikâyelerle yıldırılamaz, olsa olsa yeni hedefler için yaraları sarmak ve devletini, onun sancağını yükseklere kaldırmak için koşar... Tarih denilen şey, o kadar ilginçtir ki; ayak oyunu yapanları zihninde hiç tutmaz, olsa olsa kara sayfalara yazar. Her gelen o sayfayı okur ve ardından lanet okur. Ama doğruları, mertleri, adil olanları hep yaşatır, hep konuşurlar.
Tarihin temiz sayfalarına, şerefiyle yazılanlara selam olsun...