Türkiye-İsrail normalleşme anlaşmasını çarpılmış bir hafızayla ve anormal bir refleksle karşılayanlar için küçük bir hatırlatma yapmak isterim.
Aşağıdaki konuşma 14 Kasım 2010 günü Star gazetesinde yayınlandı. Mavi Marmara’nın üzerinden altı ay geçmiş, yarattığı tartışma çoktan bir anafora dönüşmüşken...
İHH Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Yıldırım ile röportajımızın bugünü de ilgilendiren kısmı aynen şöyle:
Türkiye elbette vatandaşlarına sahip çıkacak ama... diye başlayan ve Hükümetin İHH’ya bu konuda ölçüsüz ve lüzumsuz destek verdiği, bölgeye ilişkin dış politikasında İHH’nın güdümüne girdiği, İHH’yı şımarttığı, fazla içli dışlı olduğu yönünde eleştiriler yapıldı. Türkiye’nin İsrail ve ABD ile ilişkilerinin bozulması da buna delil gösterildi. Soru açık ve net: Hükümetle aranızda nasıl bir ilişki var?
Biz her hükümet döneminde kendi irademizle hareket ettik. Bağımsız bir sivil toplum kuruluşuyuz. Hiçbir yerde despotizmi kabul etmeyiz. Hangi hükümet gelirse gelsin bizim için değişmez bu. Onun için, bu hükümetle gemi yola çıkarken resmi işlemleri görüştük. Hükümet hakikaten kendi fikirlerini bize söyledi. İsrail vuracak veyahut şöyle yapabilir, sıkıntı çıkarabilir gitmeyin, dedi. Biz, vuracak kısmını pervaneyi vurur gemiyi durdurur, herhalde gibi anlıyorduk. Hükümet elbette bizi uyardı, vatandaşını korumak zorunda. Amerika ile, İsrail ile, Mısır ile görüşmüş. Samimiyetle söylüyorum, bu bilgimiz dahilinde değil. Bunun ötesi zaten bizi sivil toplum kuruluşu olmaktan çıkarır. Sonuçta bir STK bu ülkenin kanunlarına göre kuruluyorsa, devlet diyor ki, STK’ların kendi alanlarında özgür hareket etme hakkı vardır.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile özel bir ilişkiniz var mı peki?
Ahmet Davutoğlu’nu herkes tanır ve biz de kendisini çok takdir ediyoruz. Davutoğlu ile özel bir ilişkimiz yok. Dışişleri Bakanlığı da bize görüşlerini söyledi. Hükümetin bize sahip çıkmasını bazı çevreler aramızda çok irtibatlar varmış gibi algılıyor ama ben de soruyorum: Saldırı olduktan sonra Hükümetin bize sahip çıkmaması mı gerekiyordu? Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Dışişleri Bakanının tavrı beni bizi çok onurlandırdı. Gemideki diğer ülke vatandaşları, Yahudiler, Hıristiyanlar, ateistler herkes Türkiye’ye sığındı, Türkiye’deki bu yönetim bizi korur dediler. Ve Türkiye’nin bir anda her yerde bayrakları sallandı. Türkiye bize sahip çıkmasaydı kendisi küçülürdü.
Mavi Marmara ile ilgili olarak Dışişlerinin sizi bir yönde motive ettiği ama sizin burnunuzun dikine gittiğiniz ve Türkiye’yi zora soktuğunuz yönünde eleştiriler var?
Benim burnum o kadar büyük değil. Ama biz doğru olanı yapıyoruz. Üstelik bu doğru bütün dünya halklarında karşılığını bulmuş ve ortak vicdan bu gemilerde buluşmuştur. Bütün dünya biliyor ki İsrail şımarık, kendini beğenmiş ve insanları katletmeyi hedef haline getirmiş. Kendi halkını da kandırıyor Netenyahu. Biz hakikaten ölsek de öldürmeyeceğiz kararı aldığımız için o askerlere bir şey yapılmadı. Yoksa yanımızda arkadaşımızı öldüren askerin silahını alıp denize atıyorsun. Bu çok önemli bir iradedir. Biz onları koruduk. (...)
Türkiye özür dilenmesi ve tazminat ödenmesini istiyor İsrail’den. Siz ne istiyorsunuz?
Artık kan aktı. Evet, tazminat, özür onu yumuşak bir şekilde yaparlar. O Türkiye’nin talebi. İHH’nın ve bütün vicdan sahiplerinin talebi Gazze’deki amborgonun kalkmasıdır. Madem kanımızı Akdeniz sularına karıştırdınız, bunun tek karşılığı ambargonun kalkmasıdır.