"Sana hain demiyoruz” diyor.
"Ama bil ki fena halde ihanete uğradık” diye de ekliyor.
Yazısını başından sonuna “Bizi kandırdın, Türkiye partisi olacağım dedin, şimdi devlet kuracağız diyorsun, fena aldattın bizi, içimizi yaktın, sana oy veren milyonları zorda bıraktın” sözleri de O’na ait.
Kim söylüyor biliyor musunuz?
Beyaz Türklere sonradan eklemlenmiş, Hürriyet Gazetesi’nin ex Genel Yayın Yönetmeni nam-ı diğer Ertuğrul Özkök.
Peki kime söylüyor bunu?
HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a. Demirtaş’ın “Kanton, Özyönetim, Devlet” fantezileri, barajı aşmasına destek veren o kesimi, hayal kırıklığına uğratmış.
Demirtaş’a söylenecek söz yok. O aldığı talimatları uyguluyor, uygulamaya çalışıyor. Öcalan’ı gömmeye çalışırken kazdığı kendi mezarına düştü düşecek ya siyaset sahnesinden silinmeden önce son bir çırpınışla saçmalama özgürlüğünü kullanıyor.
Asıl Ertuğrul Özkökgillerin şaşırmasına şaşırmak lazım.
Arkadaş (mecazen tabiî ki) eline saz verip ekranlara sürdüğünüz, köşelerinizde büyük bir zevkle ağırladığınız Demirtaş ve temsil ettiği Kürt solu yeni bir şey söylemiyor ki. Sizin gözünüzü boyamak için 7 Haziran öncesi duymak istediklerinizi söyledi. Türkiyelileşmek dedi, tüm Türkiye’yi kapsayacağız dedi. 8 Haziran’da barajı aşmanın da cüretiyle İzmir’de Antalya’da yandaşları yol kesti, kimlik sordu, daha çok oy alırsak “bak gör neler olacak” dedi.
90’lı yılların ceberut devlet anlayışının yerini aldığını bağıra bağıra haykırdı, tehdit etti, duymak istemediniz. O sesin yerine kıvrak bel hareketlerine kandınız, gördüğünüze değil, duymak istediğinize inandınız.
“Kart kurt” seslerinden Kürtleri tanımlayan o ceberut anlayışının bittiğini siz bile biliyorken, o anlayışı devralan Demirtaş’a ve temsil ettiği Kürt soluna siz destek oldunuz.
Sizin başaramadığınızı, Erdoğan’ı devirme hayallerini Demirtaş’ın yardımıyla başarabileceğinizi sanmanız elbette bu desteğiniz de etkili oldu.
Sonra mı?
1 Kasım tüm hayallerinizi aldı götürdü. Yıldızınızın yaldızı dökülünce, her istediğinin yerine getirilmesinden şımarmış çocuk misali, oyuncağınızdan nefret ettiniz. Saz verip sırtını pışpışladığınız oyuncağınız artık size zevk vermiyordu. Haz alamayınca da her zaman yaptığınızı yaptınız. Bir kenara attınız.
İşinin bittiğini o da anladı. Sadece sizin tavrınızdan değil bu anlayış. ABD’de Avrupa turlarında duymak istemediği sözler çalındı kulağına. Rusya’ya yanaştı, ki intihar ile eşanlamlı bu davranış cici çocuğu iyice dibe çekti.
Tüm bunları yaşarken önce soğuk tavrınız, ardından sizin de eski bakış açınıza dönmeniz ve en nihayetinde attığınız tekme Demirtaş’ı aslına rücu ettirdi. Fantezilerini DTK toplantısında dile getirmesinin belki de bir nedeni bu.
Özkökgillerin elini yıkayıp çıkacağı bir mesele değil son yaşananlar. Bizzat içinde yer aldıkları, planladıkları, hedefi belli bir ortaklaşa girişim.
Yani “hayal kırıklığına uğradık” serzenişleri, “sana hain demem ama ihanet ettin” laf cambazlıkları Özkökgilleri cinayete teşebbüs ortaklığından kurtarmıyor. Boşuna şirinlik yapmayın.
Laf cambazı
Kastettiğim Altangillerden Ahmet. Belli ki aynı tornanın ürünü.
İyi bir yazar ama kötü bir insan Ahmet Altan.
Lam cambazlığı konusunda mahir olmak, yalanı ustaca söylemek sizi ancak kötü bir insan yapar başka da bir şey değil. T24 İnternet sitesine verdiği röportajda Aydın Doğan’ı ensesinde namlu kendi mezarını kazan adama benzetmiş. Haksız sayılmaz, aynen öyleydi.
Paralele destek verdiği, çalıştırdığı terör örgütü sempatizanlarının yazdıkları, çizdikleri ve yorumlarıyla kendi ayağına sıkan patrondu. Ahmet Altan “nerde o eski güzel günler” söylemiyle Doğan’ın Erdoğan düşmanlığını sürdürmesini istiyor, kendi ayağına sıkmasına devam etmesini bekliyor.
Son yapılan değişikliklerden hayli rahatsız olmuş belli. “Neden can siperane Erdoğan’a saldırmıyorsun?” diyor mealen. Bunu da laf cambazlığı yaparak Amerikan filmlerinden örnekle anlatıyor. Bir Türk atasözüyle cevabı hak ediyor aslında “Zararın neresinden dönersen kardır” desek anlar mısınız bilmem ama bu sizin için de geçerli Ahmet Altan.