Tarih, çok zengin bir ilim dalı. Bize, binlerce yılda yaşanmış büyük bir tecrübe sunuyor. Günümüzde yaşanan bazı olaylar ister istemez tarihte yaşanmış benzer vakaları tedai ettiriyor.
Bunlardan birisi kendi çıkarları uğruna, yaşamış olduğu vatana ihanet ederek başka devletlerin korunmasına sığınmak.
Vatana ihanet, tarih boyunca birçok devletin ve toplumun karşı karşıya kaldığı en ciddi suçlardan biri.
Bu suçun tanımı genellikle bir kişinin kendi ülkesine karşı dış güçler lehine hareket etmesi veya ülkesinin güvenliğini tehlikeye atan eylemler yapması olarak izah ediliyor.
Ancak bu basit tanım, vatana ihanetin karmaşık doğasını ve bu eylemlerin altında yatan çeşitli motivasyonları tam olarak yansıtamaz.
Vatana ihanetin etik, hukuki ve ahlaki boyutları, tartışma konusu olsa da kanaatimizce bu nevi tutumlar ihanet cinsinden bir kötülüktür. Ve çoğunun toplumda sadakat, yurtseverlik ve devlete bağlılık gibi değerlerle çatıştığını görürsünüz.
Yakın dönem tarihimize baktığımızda da biraz daha uzaklara baktığımızda da ihanetlerin coğrafyamızda eksik olmadığını müşahede ediyoruz.
Osmanlı Devleti, bu konuya örnek olabilecek sayısız tarihi olaylarla doludur.
Sultan Fatih'in kardeşi Çelebi Orhan, Bizans İmparatoru Konstantinos'un iş birliğine hayır demeksizin vatanına, ağabeyine ve dahi saltanata göz koymuş.
Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmet'in oğlu ve Osmanlı tahtının bir zamanlar varisiydi. Kardeşi II. Bayezid ile taht mücadelesine girişen Cem, bu mücadeleyi kaybettikten sonra önce Rodos Şövalyeleri'ne, ardından da Papa'ya sığınmış.
Cem Sultan'ın ve Çelebi Orhan'ın hikâyesi, vatan ihanetinin sadece etik değil aynı zamanda siyasi ve stratejik boyutlarını da gözler önüne serer. Cem Sultan'ın ve Çelebi Orhan'ın yaşadıkları, günümüzde vatan ihaneti ve sığınma konularının karmaşıklığını anlamada önemli bir örnek teşkil eder. Zira günümüze ışık tutan benzerlikleri göz ardı edilemez.
Cem Sultan'ın ve Çelebi Orhan'ın hikâyeleri, tarihsel bir perspektiften nazar edildiğinde karmaşık gibi görünse de birden fazla boyutuyla bir fotoğraf sergiler. İşin özünde dünya hırsı, daha fazlasını isteme arzusu ve tamahkar bir insan modeli yansır.
Bu tarihi örnekleri dile getirmemizin sebebi bunların, dünyada olmasından ziyade coğrafyamızdaki benzer durumların anlaşılmasına ve değerlendirilmesine önemli katkılar sağlayacağı düşüncesidir.
Bugün yaşanan ve kamuoyunun gündemini fazlaca meşgul eden dolandırıcılık olaylarını bu perspektiften değerlendirmek ne kadar doğrudur bilemem ama yazımızın başında da belirtmiş olduğumuz gibi tarih adeta bir tekerrür zinciridir. Şahsı dolandırmanın da kurumlar üzerinden devleti dolandırmanın da etik karşılığı ihanet mesabesinde kötülüktür ve suçtur çünkü.
Terim olarak Bizans, Latince Bizanty kelimesinden geliyor ve genellikle entrika, karışıklık, düzenbazlık anlamında kullanılan olumsuz bir biçimi var Roma kültüründe. Günümüz Yunanistan'ı Bizans İmparatorluğu'nun devamı değil, ancak tarih boyunca bu bölgede Bizans kültürü yaşamış ve yaşatılmıştır. Dolayısıyla da Yunan dendi mi zihnimize doğal olarak Bizans ve olumsuzluk düşer.
Sultan Fatih döneminde Bizans'la hareket eden vatan hainleri ile 16 Temmuz sabahı, darbe girişiminin başarısız olduğu anlaşılınca S-70 helikopterle Yunanistan'a sığınan FETÖ'cü hainler arasında fark yoktur. Her iki olayda da kendisine sığınılan düşman güç aynıdır.
Bu arada şunu da hatırlatmakta fayda var: Yunanistan'daki adli prosedüre göre, Adalet Bakanının, suçluların ülkelerine iade kararına itiraz hakkı bulunuyor ve bu hakkını 15 Temmuz sonrası Yunanistan'a sığınan FETÖ'cüler için kullanarak Türkiye'ye iade etmedi. Bu kararın üzerine de iade kabul anlaşması kaldırıldı.
Yani bugün Yunanistan'a iltica eden biri suçlu olsa dahi Türkiye'ye artık iade edilmiyor.
Umarız bu tedailere neden olan olay ya da olaylar, ülkemizi siyasi, ekonomik, stratejik ve ahlaki açılardan, güvenlik açısından zor durumlara düşürmez.
Yoksa buna sebep olanlardan her iki dünyada da yakalarından tutup hesap soracağız, biline!