Çok değil 10 yıl önce, Taksim Meydanı’na taşan iftar masaları, “Sokak araları yetmedi de İstanbul’un göbeğine mi geldiler” bahanesiyle irticai gövde gösterisi olarak kayda geçerdi. 10 yılı bırakın, 2008’de AK Parti’ye açılan kapatma davasındaki deliller de üç aşağı beş yukarı bunun gibi görüntülerdi.
Bugün ise öyle sahneler herkesin işine yarar hale geldi, ne güzel...
Yakın zamana kadar rejim karşıtı tablolardan başka bir anlam taşımayan caddelere, meydanlara yayılmış iftar görüntüleri şimdi “meşruiyet” referansı oluyor.
Laik, ulusalcı, solcu, geç kalmış devrimci vs. gruplar bile “Biz de sizin gibi insanlarız” diyebilmek için hayatları boyu akıllarına gelmeyen bir şeyi yapıyor ve iftar sofrası kurmak için yarışıyor.
80 yılın meşruiyet referansları önem sırasını değiştirirken yerine yenileri ikame oluyor. Din, dindarlık, dinsel ahlak, ibadet ve en nihayet “İslam” kamusal alanda yerini almaya başlıyor. On yılların ötekisi ve düşmanı olan din eğitimi, başörtüsü, Kur’an Kursları, dini şahsiyetler vb. görünürlük kazanıyor.
Kemalist tekçiliğin sümenaltı ettirdiği kavramlar hak ettiği yeri alıyor.
Erdoğan’ın gurur tablosu
Düşünün, “eski alışkanlıkla” başörtüsüne saldırarak yollara dökülen Gezi Parkçılar, meydana vardıklarında kendilerini toparlıyor ve kandil kutlayıp, iftar sofrası kurmaya başlıyor.
Değişim budur işte...
Tayyip Erdoğan eserini gururla izlemesin de ne yapsın!
En azılı muhalifleri bile kendilerini onun tasarladığı Türkiye resminin bir parçası olmak zorunda hissediyorlar.
Bu, bir lider için çok değerli bir politik tablodur...
Muhalefetini kendisine ve kendi tabanına selam verecek bir dönüşüm yoluna sokmak kolay değil. Erdoğan bunu başarıyor.
Bilindiği gibi, (Refah, Fazilet ve AK Partili) belediyelerin iftar çadırları kurması, bulundukları bölgelerde iftar alanları açması bir gelenektir. 90’lı yılların başlarından itibaren de düzenli olarak uygulanmaktadır. O belediyecilik anlayışının sosyal hayatla kurduğu ilişkilerin en önemli ünitelerinden birisi iftar çadırları olmuştur. İftar hizmeti yılın diğer zamanlarında da ihtiyaç sahipleri için sürdürülmeye devam etmiş ve kamunun sosyal yüzü kurumsallaşmıştır.
Kemalist-laik çevrelerin asla anlayamadığı da bu sosyal ilişki biçimi olmuştur.
CHP ve akraba toplulukları olup biteni anlayana kadar da AK Parti iktidarında 10 yılını tamamladı, 11’inci yılını sürüyor.
Neden? Çünkü, bu siyasi gelenek sosyal belediyeciliği yaparken hizmetin etrafına dinsel ahlakın kozasını örmeyi başardı. Böylelikle ortaya benzersiz bir model çıktı.
Merkezden kovulan, yasaklanan, düşmanlaştırılan “din” çevredeki habitat içinde kendisini buldu; özgürleşti ve önce 28 Şubat yılları ardından da 2000’li yılların başından itibaren siyasetin temel aktörü olmayı başardı.
CHP ve akraba toplulukları
CHP ve akraba toplulukları diyorum... Bu parti ve bu partiyle aynı hatta olan, laikliği dine karşı bir kalkan olarak kullanan, ulusalcılıktan öte Türkçü, dini görünürlükten ve dindarla herhangi bir imkanı paylaşmaktan ölesiye nefret eden kesimler bütün bu değişim yıllarında olup biteni kavrayamadılar.
Şimdi ise sokağa çıktıklarında hayat onlara bir gerçeği hatırlattı. Bu ülke insanlarının ait olmaktan memnun oldukları bir dinleri var ve bunu yaşamak konusunda kimseyle pazarlık yapmaya niyetleri yok.
Mutlu, laik ve ulusalcı azınlık yaşadığı ülkeyi tanımaya başlıyor. Kendi ezberlerinin ve dolayısıyla söylemlerinin sokakta işe yaramadığını görüyorlar. Yani tanıdıkça yavaş yavaş meşruiyet de kaynak değiştiriyor.
İstiklal’de iftar sofrası kurdurmak için dışarıdan imam transferi vs. içerdiği samimiyetsizliğe rağmen değerli adımlar. Belki yarın Kürtleri tanımak için de seanslar düzenlenecek, Cihangir’de dengbej partileri vs. yapılacak. Severek veya sevmeyerek yapmaları çok önemli değil. Yeter ki herkes toplumun değerlerini ve hallerini anlamak için çaba göstersin. Siyasete inansın. Sonrası kolay olacak...