Bundan beş ay önce Uludere’de yaşanan korkunç trajedi, Türkiye’yi kanatmaya devam ediyor.
Bunun tek sebebi de terör örgütünün meseleyi “istismar etmesi” değil. O örgütün işi o. Tabii ki istismar edecek, propaganda malzemesi yapacak, “devlet Kürtleri kasten öldürdü” diye yalan söyleyerek yeni militanlar yetiştirecek. Geçtiğimiz Cuma günü Kayseri’de bir polis memurumuzu şehit eden teröristi yetiştirdiği gibi...
Ama tek mesele bu değil. Uludere’nin kanamaya devam etmesinin diğer sebebi, devletin gerekli şeffaflığı, öz eleştiriyi ve merhameti bir türlü tam gösterememesi. Özür dilemeyi “zaaf” olarak gören kibirden bir türlü kurtulamaması.
İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “özür dilemeye gerek yok” açıklaması ise, bu anlayışın hem özünü hem zirvesini oluşturuyor.
Uludere, Uludere
Ne söylüyor bakan bey?
Önce devlet tarafından bombalarla yakılarak öldürülen 34 çocuk ve gencin “kaçakçılık” yaptıklarını söylüyor. Sonra da “kaçakçılığın rantını elde eden KCK terör örgütüdür” diyerek, Uludere kurbanlarını “terörist” saymaya getiriyor.
Peki neyi söylemiyor?
Birincisi, kaçakçılığın, PKK-devlet çatışması yüzünden tüm ekonomisi darbe yemiş, devletin yaktığı binlerce köy yüzünden fakr-u zarurete düşmüş bölgedeki nadir geçim kaynaklarından olduğunu söylemiyor. Tam da bu nedenle devletin Uludere’deki gibi küçük boyutlu kaçakçılığa göz yumduğunu, fakir köylülerin üç-beş kuruş kazanmasına ses çıkarmadığını belirtmiyor.
Dahası İdris Naim Şahin bey, Uludere’nin PKK yanlısı olmadığını, aksine bir “korucu köyü” olduğunu, sakinlerinin çoğunun AK Parti’ye oy verdiğini de söylemiyor. (Ama ben size başka bir şey söyleyeyim; Uludere’yi bilenlerden duyduğuma göre köy son beş ayda giderek “BDP köyü” olmuş, çünkü İdris Naim Şahin gibi zevattan görmedikleri destek ve alakayı BDP’den görmüş.)
Kaldı ki Uludere kurbanları evrensel anlamda “kaçakçı” ve KCK yanlısı olsa ne fark eder? Bombalarla yakılmaları meşruiyet kazanır mı?
Vergi kaçıran bir iş adamı bazukayla havaya uçurulsa, “ne yapalım, o da vergisini ödeseydi” mi diyeceğiz?
Hangi AK Parti?
İşin “operasyonel” kısmına gelirsek, burada hükümet kanadından gelen açıklamaların çoğuna katılıyorum aslında.
Örneğin, daha önce de yazdığım gibi, ortada bir “ kasıt” veya “provokasyon” değil, sadece vahim bir “ hata” olduğu kanaatindeyim.
Daha önce benzer konvoyların “kaçaktan dönen köylü” sanılmasına rağmen terörist çıktığı da doğru. Bu, Uludere’deki bombalama kararını hızlandırmış olabilir gerçekten. “Masum vatandaş” sanılarak vurulmayan bir hedefin sonunda “terörist” çıkabileceğini Kayseri’de de gördük.
Bütün bunlara eyvallah. Ama bunların hiç biri, “terörist sandığımız için öldürdük, o yüzden de özür filan dilemeyiz” hoyratlığını meşru kılamaz. Çünkü hata yaparak masum insanları öldürdüyseniz, vebal sizin üzerinizdedir, kurbanların değil.
Bir başka deyişle, İdris Naim Şahin’in “özre gerek yok” çıkışı, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in çok haklı tepkisiyle ifade ettiği gibi, başka her şeyden önce “insanî” değildir.
Bu ise, şimdiye dek daha nice gaf ve çiğliğe imza atmış alan İdris Naim Şahin’i iyice taşınamaz hale getirmiştir. Görevinden bir an önce istifa etmeli veya alınmalıdır.
Eğer bu adım atılırsa, bu, sadece Uludere’ye değil, bizzat AK Parti hükümetine de merhem olacaktır.
Benim gibi nice insanın görmek istediği AK Parti, İdris Naim Şahin kibirinin değil, Hüseyin Çelik vicdanının temsil ettiği AK Parti’dir çünkü.
Devletin hata ve suçlarını kabul eden, bunlar adına özür dileyen, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir parti...
O bildiğimiz ve sevdiğimiz AK Parti’yi geri istiyoruz.