Dün Türkiye ve Rusya arasında İdlib konulu kritik bir görüşmeye şahitlik ettik. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin, 3 saat süren ikili görüşme gerçekleştirdi. Ardından yine 3 saat süren heyetler arası görüşmeye geçildi. Toplam 6 saat süren çekişmeli bir müsabaka gibiydi diyebiliriz görüşmeler için...
Önceki günkü açıklamalardan bir ateşkes kararı çıkacağı öngörülüyordu ancak görüşmeler tahminin ötesinde uzayınca doğrusu bekleyiş biraz daha heyecanlı hale geldi. Ve nihayetinde iki lider basının karşısına çıkarak ateşkes kararını açıkladı. Ardından da iki ülkenin Dışişleri Bakanları, üzerinde anlaşmaya varılan metni kendi dillerinde okudu.
Türkiye için birinci öncelik tabii ki hem kendi askerlerinin ve sınırının güvenliğini hem de İdlib’deki sivillerin zarar görmemesini sağlamak ve bunun yanında insanı dramın yol açtığı göçmen akışının önüne geçmekti. 5 Mart’ı 6 Mart’a bağlayan gece yarısı itibariyle uygulamaya konulmak üzere alınan ateşkes kararı bu anlamda muhtıranın Türkiye açısından en önemli maddesini oluşturuyor diyebiliriz.
5 Mart Perşembe günü varılan mutabakat, Eylül 2018’de Soçi’de varılan çatışmasızlık bölgesi muhtırasının şartlarını haiz diyebiliriz. Son tahlilde orada da nihai amaç çatışmasızlığı statüko haline getirmekti. Bu arada Türkiye, Esed’in anlaşmaya uymaması halinde askeri müdahale hakkını saklı tuttuğunu da kaydetti.
Bir ikinci husus, Türkiye’nin Soçi’de alınan kararlarla kurduğu gözlem noktalarının gerisine çekilmeme kararlılığını korumuş olması. Yani 12 gözlem noktasının gerisine çekilmek diye bir şey söz konusu değil. Bilakis bu süreçte tahkim ettiği askeri varlığıyla İdlib’de bulunmaya devam edecek.
Farklı olarak ne var? Bundan böyle M4 karayolunun 6 km güney ve 6 km kuzeyini içine alacak şekilde güvenlik koridoru ilan edildi ve buralarda Türkiye ve Rusya birlikte devriye yapmak suretiyle güvenliğinin garantörlüğünü üstlendi.
“Soçi masası devrildi” diye defalarca söyledik. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da 33 askerimizin şehit edilmesi olayı üzerine “bundan böyle başka bir evreye geçildiğini” ifade etmişti. Moskova’daki görüşme Soçi’nin kazanımlarını muhafaza etmeyi amaçlasa da, yaşanmış her olayın sürece yaptığı etkiyi hesap ederek konuşursak şayet, İbdil’de yeni bir statüko oluştuğunu ve bundan sonra yola bununla devam edileceğini söyleyebiliriz.
Nedir bu yeni statüko? Türkiye bir süredir devam eden darbe söylentilerine, Cumhuriyet Halk Partisi üzerinden başlatılan Esed’a moral motivasyon içerikli algı çalışmalarına, NATO ve ABD’nin Türkiye’nin güvenlik kaygılarına karşı vurdumduymaz tavrına, Avrupa’nın göçmen yükünü tamamen Türkiye’ye yıkma politikasına rağmen çok iyi iş çıkarttı. Suriye sahasında, çık denilince çıkmayan bir aktör olduğunu bir kez daha gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle söylersek, bu süreçte savaş kabiliyetimizin oldukça iyi olduğunu ama savaşmak istemediğimizi dosta düşmana gösterdik.
Halihazırda Suriye nüfusunun yaklaşım 5’te birini topraklarımızda dörtte birini ise sınırımıza yakın kesimlerde oluşturduğumuz harekat bölgelerinde ve İblib’de himaye ederken, vatanına, evine, bağına bahçesine hasret kalmış bu insanlara güven vermek zorundayız. Bir gün siyasi çözüm, BM gözetiminde gerçekleşecek olan Cenevre aşamasına geldiğinde bugün yürütülen askeri operasyonların ve diplomatik çabaların semeresini alabiliriz. Aksi takdirde CHP’nin tavsiyeleri yürürlüğe girer. İdlib’den başlayarak Barış Pınarı, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı bölgelerinden de peş peşe çekilmeye zorlanırız.