Türkiye’nin ulusal güvenliği için kritik günlerden geçiyoruz. Şam rejimi ve destekçileri (Rusya ve İran) İdlib’i hedef almaya devam ediyor. İdlib’e yoğun bir saldırı olursa Ankara hem göç hem de güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalacak. Peki, riskleri minimize etmek, İdlib’deki sivilleri korumak ve Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için ne yapacağız?
Ankara’nın elinde İdlib’de bir felaketin önüne geçmek için planlar, muhataplara iletilen bazı öneriler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kapsamlı bir uluslararası terörle mücadele operasyonu” vurgusu önemli… Onların üzerinde duracağım ancak önce birkaç konuya değinmem gerekiyor.
Sahadaki fotoğraf pek iç açıcı değil. Rusya, İran ve Şam rejimi İdlib’de terörle mücadele adı altında bir oldubitti yaratmaya çalışıyor. Masum insanların canı onlar için önemli değil.
Batılı devletler ise İdlib konusunda çuvallıyor. Küçücük bir toprak parçasına sıkışmış dört milyon insan destek bekliyor ancak atılan herhangi bir adım yok. ABD ve Fransa’nın “Kimyasal silah kullanılırsa rejimi vururuz” çıkışı tirajikomik. Bu bakış açısı özünde sivillere karşı konvansiyonel silahlar kullanımını onaylıyor. Yani rejim ve destekçilerinin İdlib’e yapacağı saldırıları engelleyen bir sonuç üretmiyor.
Peki, ne olmalı? İdlib’de yaşanan sıkışmayı açacak şey askeri ve diplomatik manevralardır. Bunun için somut öneri ve planlar gerekiyor. Bu plan ve öneriler İdlib’de yaşamsal çıkarı bulunan Türkiye’den geliyor.
İran’ın kimseye bilgi vermeden canlı yayınladığı Tahran’daki müzakereleri izlerken hepimiz şahit olduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan masaya muhatapları paralize eden bir öneri koydu. Bu tarafların derhal ateşkes ilan etmesi çağrısıydı. Ateşkes çağrısı muhataplardan kabul görmese de Putin ve Ruhani toplantı sonunda “teröristlerin silah bırakması” yönünde açıklama yapmak zorunda kaldı.
Tahran zirvesinin ardından rejim ve destekçilerinin İdlib’e havadan saldırıları ilk günlerdeki gibi yoğun yaşanmasa da sürdü. Bu Ankara’nın beklentilerini karşılamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun üzerine ikinci önerisini getirdi. WSJ’a yazdığı makalede “Teröristleri etkisiz hale getirmek için gereken şey kapsamlı bir uluslararası terörle mücadele operasyonudur” dedi. Bu çıkış Salı akşamı BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oturuma damgasını vurdu. İngiltere Daimi Temsilcisi Pierce “Herkesi Türkiye’nin planı ile birlikte hareket etmeye çağırıyorum” dedi.
Yani?
Ankara’nın diplomatik hamlesi batıyı kımıldatmışa benziyor. Peki, bu hamle tam olarak neyi içeriyor? Uluslararası terörle mücadele operasyonuna kim katılacak? Türkiye’nin planı hangi aşamaları kapsıyor?
Edindiğim bilgileri paylaşayım:
Bu operasyonun hedefi İdlib’de varlığını sürdüren Nusra ve HTŞ gibi örgütler. Bu örgütlerin silah bırakması, etkisizleştirilmesi, olmazsa İdlib’den çıkarılması gerekiyor. Ancak bu Rusların uyguladığı, sivillerin gözetilmediği yöntemle olmaz. O halde ne yapmak gerekiyor? Türkiye’nin somut teklifi şu: Bunu ÖSO ile konuşalım. Nusra ve HTŞ’ye silah bıraktıralım. Olmuyorsa operasyonu biz, muhaliflerle birlikte yapalım.
“Biz”den kasıt çok uluslu bir yapı mı? Askeri anlamda değil. İdlib’de muhaliflerin sayısı 50 bini buluyor. Bu terör örgütlerini pasifize etmek için yeterli bir sayı. Muhaliflerin Afrin’de TSK kurmay aklının yönlendirmesiyle oldukça başarılı bir iş çıkardığını hepimiz gördük. Bunu gerçekleştirmek için zamana, rejim ve destekçilerinin engellenmesi için de uluslararası diplomatik baskıya ihtiyaç var. Bu yüzden Ankara askeri değil ama diplomatik işbirliği bekliyor.