İdlib'in çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesi Astana sürecinin işletilmesinin de en önemli ayağını oluşturuyordu. Ve bu sayede yaklaşık bir senedir İdlib siviller ve ılımlı muhalefet için nefes alma yeri olabildi.
İdlib'i Heyet Tahrir Şam'dan (HTŞ) arındırmak da Astana sürecinin hedeflerinden biriydi. Suriye'deki sivillerin ve muhalif unsurların mal-can güvenliği ve çatışmasızlığın riske girmemesi açısından da bu önemliydi.
Türkiye bu konunun önemle üzerinde durdu ve bu zaman zarfında HTŞ'nin tasfiyesi ve yüzer gezer grupların HTŞ'ye kaymaması için büyük gayret sarf etti. Zira Suriye'de sivil kayıplara yol açan her çatışma, yerel silahlı unsurların savaşma kabiliyeti daha yüksek ama terör örgütü olarak adlandırılan yapılara meyletmesine yol açıyordu.
DEAŞ'ın güçlenmesi ve insan kaynağı edinmesine yol açan sebeplerden biri de buydu. Çatışmasızlığın devamı bu yüzden de çok önemliydi ve Türkiye bunun İdlib'de statüko haline gelmesini terörü tasfiye etmenin bir aracı olarak gördü.
Fakat Rusya, Astana süreci içinde İdlib'i bombalamaktan çekinmedi. Tıpkı 2017 Eylül'ünde olduğu gibi bu Eylül itibariyle de İdlib'i bombalamaya başladı. Erdoğan'ın İdlib'i merkeze koyarak Suriye'de çatışmasızlığı statüko haline getirme çabası son İblib Mutabakatıyla önemli bir aşamaya ulaştı.
İran'ın taraflardan habersiz biçimde canlı yayınladığı Tahran zirvesi sırasında da Rusya bombalamaya devam etti. Muhtemeldir ki Putin ve Erdoğan'ın canlı yayında İdlib üzerinde tartışmasını murad eden İran, İdlib Mutabakatı'nın imza edildiği Soçi'deki zirveye davet edilmedi. Tahran Zirvesinin canlı yayınlanması vesilesiyle de aslında iyi bir şey oldu, tüm dünya bir kez daha Türkiye'nin Suriye konusunda en temel prensibinin ve çabasının kanı durdurmak, ateşkesi sağlamak olduğunu gördü.
***
Soçi'de imzalanan 10 maddelik İdlib Mutabakatı, diğer bölgelerdeki çatışmayı sonlandırma usullerinden farklılık arzediyor. Bir kere sivillerin değil ağır silahlı unsurların tahliyesinin öngörülmesi bir ilk. Bu sayede yeni bir göç dalgasına oluşmayacak, dolayısıyla İdlib'i demografik bir değişikliğe açık hale getirmeyecek bir anlaşma.
Özellikle PYD ve Rejim'in bugüne kadar en çok yaptığı şey demografik yapıyı kendi lehlerine değiştirmekti, malum. Sivillerin güvenliğini hiçe sayarak yapılan bombalamalar, Suriye'de 15 milyon insanın yer değiştirmesine bunların 6-7 milyonun ise ülkelerinin dışında mülteci durumuna düşmesine sebep oldu. PYD kedine alan parsellerken, Rejim de ne kadar çok Sünni'yi katledersem o kadar iyi dedi.
İdlib Mutabakatı'nın en erken sonuçlarından biri ise Fransa ve ABD'nin, Rus bombalaması başladığından beri devam eden "Karşılık veririz" tehditlerini mazeretsiz bırakması.
***
Türkiye için Fırat'ın doğusuyla ilgili tehdit algısı devam ediyor. ABD'li yetkililerin "Münbiç'te çok az YPG'li kaldı, Türkiye ile ortak devriyeye başlayacağız" açıklamaları gelse de Türkiye, henüz bunları ciddiye alınır şeyler olarak görmüyor. Ama İdlib'de varılan mutabakat Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda da elini güçlendirecek, buna şüphe yok.
***
Ayrıca İdlib Mutabakatı sadece akan kanın durmasını sağlayan bir ateşkes olma özelliği taşımıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifadesiyle "Suriye'de barışı doğru atılmış bir adım" olma özelliği de taşıyor.
Terör örgütlerinin dahil edildiği vekalet savaşında artık asılların sahaya indiği düşünülürse, ateşkesin sağlanamaması tarafların doğrudan karşı karşıya gelme riskini de artırıyor. Buna yedi senelik yorgunluğu da katarsak İblib Mutabakatı'nın siyasi çözüm için yol açıcı olabileceğini söyleyebiliriz.