Dünya genelinde artık kalıcı ittifaklar yerine olay ve konu bazlı ittifakların yaşandığını biliyoruz. Konusuna göre ülkeler yan yana veya karşı karşıya gelebiliyorlar.
Suriye denkleminde ise Türkiye açısından paradoksal tablolar yaşanıyor.
En kadim müttefiklerimizden ABD, Suriye’nin kuzeyinde kadim düşmanımız PKK/PYD ile işbirliği ve dayanışma içinde…
Son dönemlerde ilişkilerimizin zirveye tırmandığı dostumuz ve komşumuz Rusya (ve İran) Türkiye’ye karşı hasmane tavırlar içinde olan Esed rejimi ile tam müttefiklik halinde…
ABD ve Rusya, Türkiye’nin iki hasmı üzerinden Suriye’yi şekillendirmeye çalışırken, Türkiye de milli çıkarlarını korumak ve yaşanan insani dramı azaltmak için yüksek tansiyon altında ilişkileri yönetmeye çalışıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın dün yaptığı Rusya ziyareti bu hassas dengeyi yönetebilmek açısından hayati derecede önemliydi.
Bilindiği gibi, Suriye sorunu İdlib’e kilitlenmiş durumda…
İdlib iki sebeple nüfusu birkaç milyonu bulan büyük bir şehre dönüştü. Birincisi, Astana Anlaşmasıyla muhalif grupların bu bölgeye kaydırılması, ikincisi, bombardımanlardan kaçan sivillerin çatışmasızlık alanı olduğu için bu şehre göç etmeleri.
Esed rejimi, aşamalı bir strateji izliyor ve etap etap muhalifleri kuzeye doğru süpürüp tüm bölgenin kontrolünü ele almaya çalışıyor. Özellikle Halep’in düşmesinden sonra İdlib üzerine varılan anlaşmanın bugünlerde aşındırılmaya çalışılması bunu gösteriyor.
İdlib’e yönelik hamleler hem Suriye’deki durumla ilgili, hem de Türkiye’nin milli güvenlik çıkarları açısından ağır sonuçlar doğurabilir.
Astana sürecinin baltalanması, ateşkesin ve çatışmasızlık alanlarının anlamını yitirmesi, sadece güvenlik alanında büyük bir sorun olmakla kalmayacak, aynı zamanda siyasi/diplomatik bir kriz meydana getirecektir.
Özellikle Esed rejimini destekleyen Rusya ve İran’la Türkiye’nin ilişkileri ve karşılıklı güveni açısından böyle bir tablo büyük bir kırılganlık üretecektir.
Rusya’nın teröristlerle mücadelede kararlılık belirterek Esed rejiminin yanında durduğunu açıklaması jenerik bir ifade. Meselenin özünü oluşturan diplomatik süreçlere yönelik tavrın ne olduğu önem taşıyor. Rusya yeşil ışık yakmadan Baas rejiminin böyle bir askeri/siyasi hamle yapabilmesi mümkün değil.
Rusya’nın tavrı, son derecede önemli.
Şu anda bölgede yaşanan insanlık dramını umursayan tek ülke ise Türkiye. Hem bu insanlık trajedisini sadece Türkiye yürekten hissediyor, hem de göç başta olmak üzere yaşanan insanlık sorununu en fazla Türkiye göğüslemek zorunda kalıyor.
Diğer ülkelerin insanlık boyutundan ziyade salt siyasi matematikle hareket ettiği anlaşılıyor.
Ölen siviller, evini barkını terk edip güvenli bölgelere göç eden mağdurlar, bombardımanlar ve kuşatmalar sebebiyle insani ihtiyaçlarını gideremeyen mazlumlar kimin umurunda?
Müstakbel bir yönetimi mezhep veya etnik yapıya göre dizayn eden siyaset mühendislikleri, şehirlerin demografik yapılarını değiştirmeye yönelik toplum mühendislikleri, ülkeyi parçalara bölmeye yönelik küresel hesaplar…
Herkesin kendisine göre bir hesabı var.
Yeni mülkiyet uygulamalarıyla demografik yapıyı değiştirmeye yönelik çalışmalar da hız kazanmış durumda.
Esed rejimi adeta elinde ateşle barut mahzeninde dans ediyor.
Türkiye bir yanda Rusya’yı, diğer yanda ABD’yi belli bir çizgiye getirip bölgesel çıkarlarına halel gelmemesi için büyük gayret gösteriyor.
Ümit ederiz, son Erdoğan-Putin görüşmesi, bölgede tekrar aklıselimin güç kazanmasına sebep olur.