Merkez Bankası’nın aldığı radikal faiz kararı, hiç şüphesiz Merkez Bankası’nın şimdiye değin geliştirdiği ‘yeni’ para politikası çerçevesini yerle bir eden bir karar. Bu kararla Merkez Bankası Ortodoks para politikasına dönmüş oldu. Ve para politikası esnekliğini, bir anlamda da ‘bağımsızlığını’ kaybetti. Ancak Merkez Bankası’nın şimdiye kadar uygulamaya çalıştığı politikaların da başarısız olduğunu söylemeliyiz.
Daha önce-yani Merkez Bankası’nın küresel sermaye çevrelerinden bağımsızlaşmadığı zamanlarda- TCMB, ne böyle özgün bir para politikası çerçevesi geliştirmeye cesaret edebilirdi ne de şu faiz artırımı konusunda hem yerli hem de küresel haramilere böyle direnebilirdi.
Ancak şunu söylememiz gerekiyor; demek ki buraya kadarmış. Şimdi bu karar, Merkez Bankası’nın ‘bağımsız’ olduğunumu, yoksa Merkez Bankası’nın elinde çok daha etkin araçlar varken, ‘piyasalar’ faiz artırımı bekliyor; bu canavarı başka türlü doyuramayız önüne faizi atalım kurtulalım’ kaçışını mı bize anlatır. Şimdi meraklı olanlar lütfen TCMB web sitesine girsinler ve bankanın uzmanlarının rapor, ekonomi notları, çalışma tebliğlerine baksınlar; burada yaşadığımız dönemi karşılayacak öyle yetkin çalışmalar var ki…
Hem bu çalışmalarda hem de yeni dönemi anlatan bir çok akademik çalışmada, geleneksel (neoliberal) para ve kur politikalarından teorik ve teknik olarak ayrı bir çok yöntem hatta tez bulabilirsiniz. Bundan dolayıdır ki, hiç kimse lütfen iktisat biliminin arkasına sığınarak Merkez Bankası’nın faiz artırmaktan başka çaresi yoktu; faiz artırmamak için direnmesi, siyasi baskı sonucu ve ideolojikti demesin. Tam aksine, Merkez Bankası’nın faiz artırması –bence- ideolojiktir ve baskı sonucudur.
Faiz,kötü alışkanlıktır; bitiren bir bağımlılıktır…
Merkez bankalarının faiz artırımı, yeni-kısır- bir döngü demektir. Yani, herhangi bir siyasi ve ekonomik sallantıda, hızlı sermaye çözülüşlerinde ve çıkışlarında piyasa beklentisi, yine faiz artırımı yönünde olacaktır ki, bu bir kısır döngü ve yeni dengedir. Cari faiz hadleriyle yatırımlar arasındaki ilişki önemlidir ve faiz, yatırımın gelecekteki değerini belirleyen en önemli değişkendir. Sizin yüksek faiz haddini kullanarak ve baz alarak yaptığınız bir yatırım-yarın- faizler hızla düşerse çöp olabilir. Bunun örneği bu ülkede çoktur. Yani, özellikle bir pusula olması gereken Merkez Bankası faiz çıtası yukarıya çekildiği zaman piyasa ancak bunun üstünde faiz belirler ve daha kötüsü buradan geriye dönüş çok zordur. Çünkü, bütün yatırımlar bu faiz haddi baz alınarak yapılır. Tasarruf-Yatırım dengesi bu temele bağlı olarak oluşur.
İsveçli iktisatçı Wicksell, bir yatırımdan elde edilecek getiri oranını doğal oran olarak niteler ve doğal oranın, borçlanma maliyetinin (faiz oranı) üzerinde olması durumunda çarkların döneceğini, aksi takdirde durgunluğun kaçınılmaz olduğunusöyler.
Avrupa’ya bir bakın…
İki sene önce Avrupa Merkez Bankası (ECB) hem faizleri düşürüyor hem de bankalara sağladığı finansmanın reel sektöre gitmesi için adeta savaşıyordu. Tam o günlerde şu haberi görmüştüm; Avrupa’nın iki dev otomotiv firması (biri Alman diğeri Fransız) ECB’nin ikinci parasal genişlemesinden yararlanmak için, tüketici finansmanı şirketleri aracığıyla merkez bankasına doğrudan başvurmayı deniyorlar ve ortalık karışıyor. Tabii ECB’nin tüketici finans şirketlerini doğrudan fonlamasının yasal dayanağı olmadığı için sanıyorum bu gerçekleşmedi. Tam o sıralar, Avrupa bankalarının parayı aldıktan sonra verecekleri yer yoktu ve bu parayı ancak ECB’den batık bankalar ve malları ellerinde patlayan otomotiv firmaları, tüketiciyi fonlamak için, almak istiyordu.Düşünün yüzde bir faizi olan bir parayı bile sistem almak istemiyor. Bu durum, iki sene öncesi gibi olmasa bile, hala Avrupa’da geçerli.
Türkiye küçülecek
Bunu şunun için anlattım; Türkiye’de, bütün bu süreçte, yüksek faiz oranlarına rağmen hala reel sektör ve sabit sermaye yatırımları sürüyor. Ama artık sınırdayız daha da yükselen faizler hem doğrudan yabancı yatırımları dışlar hem de uzun vadede istikrarsızlık sağlar. Tabii şunu da söylemem gerekiyor; bu karar göreceksiniz ki, kuru- önümüzdeki bir kaç hafta hariç- hepimizin rahatlayacağı seviyeye getiremeyecek. İşte ortada Brezilya örneği… Tam aksine, artık Merkez Bankası, her güçlü döviz talebinde, şimdiye değin geliştirdiği bütün araçları bir kenara koyarak, yine faiz yükseltmek zorunda kalacak.
Sonuçta Türkiye küçülecek ve biz sanayi ve ihracat bazlı büyümeden finansa dayalı küçülmeye geçtik dün gece itibariyla…
Bakın hem kısa vadeli girişleri hem de, şimdiki gibi, hızlı sermaye çıkışlarının ve döviz talebinin ve oynaklığın olduğu durumlarda Merkez Bankası’nın elinde şahane ve çok etkin bir araç vardı: Rezerv Opsiyon Katsayısı.
Önemli bir çalışma…
‘Hızlı sermaye çıkışlarının olduğu dönemde ise bankaların yabancı para fon maliyetlerinin artması veya bankaların yabancı para kaynaklara ulaşmalarında sorun yaşanması durumunda, bankaların imkânı daha az kullanmaları beklenecektir. Böyle bir durumda bankalara, TCMB bünyesinde biriktirdikleri rezervlerini çekmek suretiyle döviz likiditesi sağlayabileceklerdir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, bu durumda bankaların Türk lirası likidite ihtiyaçlarının artacağıdır. Bu açıdan rezerv opsiyonu mekanizması sterilize edilmemiş döviz satım ihalesine benzemekle beraber rezerv opsiyonu mekanizması sayesinde piyasaya daha fazla döviz likiditesi sağlanmaktadır. Ayrıca piyasadaki döviz likiditesi ihtiyacının oldukça yüksek noktalara ulaşması durumunda, TCMB rezerv opsiyonu katsayılarını düşürerek veya mevcut bir dilimi sonlandırarak piyasaya daha fazla döviz likiditesi sağlayabilir. Sermaye akımları yaşanan dönemlerde rezerv opsiyonu mekanizmasının piyasadaki döviz likiditesini etkilemek suretiyle kur oynaklığını azaltması beklenmektedir.’
Kuşatanların dünyası çöktü…
Şimdi bu satırlar, Doruk Küçüksaraç ve Özgür Özel’in TCMB için hazırladıkları Çalışma Tebliği’nden alındı. Çalışmanın adı; Rezerv Opsiyonu Mekanizması ve Optimal Rezerv Opsiyon Katsayılarının Hesaplanması.’ Meraklısı bakabilir; TCMB, dediğim gibi, bu dönemde hem teorik olarak hem de uygulama olarak bir ilke imza attı. Türkiye’nin diğer önemli bir kaç kurumu gibi. Ancak TCMB ve diğer bu kurumlar bugün kuşatma altında. İşte gördünüz Merkez Bankası’nın elinde çok daha etkin araçlar varken, adeta ideolojik bir bombardıman yapılarak gereksiz bir faiz artırımına zorlandı kurum. Sanıyorum Hükümet’de seçimler öncesi kur riskini ve kurların yükselmesi sonucu enerji maliyetlerindeki sıçramayı göze alamadı. Ve küresel finans oligarşisinin baskısına evet demek zorunda kaldı. Tabii, hepimizin işine, aşına göz diken bu faiz artışında Hükümete küresel operasyon yapan ve küresel finans oligarşisine kendisini kullandıran ona ‘paralel’ çevrenin rolünü de unutmayın.
Bunun adı kuşatmadır; ideolojik ve politik bir kuşatma… Ama bugün olmasa bile ergeç kırılacak; çünkü zaten kuşatanların dünyası çöktü…