İdam cezası, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarıyla yeniden gündemimize girdi. Ben de kendi meşrebimce bir şeyler diyeyim.
Evvela da belirteyim ki, “liberal” olma iddiasındaki çoğu yorumcunun aksine, ben idam cezasına teoride karşı değilim. Aksine, bir masum canı taammüden öldüren, hele de işkence ederek sadistçe öldüren herkes, bence idam edilmeyi hak eder.
İdam cezasının insan haklarıyla çeliştiği fikri ise, “evrensel” değil, Avrupa’ya ait subjektif bir görüştür. Nitekim liberal demokrasi standartları açısından Avrupa’nın hiç de gerisinde olmayan ABD’nin pek çok eyaletinde idam cezası vardır.
Yine idam cezasına karşı çıkanlarca kullanılan “insan hayatı kutsaldır” söylemi de bence anlamsızdır. Bu mantıkla düşüneceksek, “insan özgürlüğü de kutsaldır” diyerek hapis cezasını da kaldırmamız gerekir. Sonuçta geriye hiç bir ceza yöntemi kalmaz ki, insan hakları asıl o zaman saldırı altında kalır.
Ancak idam karşıtlarının tek bir argümanı var ki, güçlü olduğunu teslim etmem gerek: İdam cezasının “geri döndürülemez” oluşu. Yani eğer bir insanı hapsetseniz ama beş sene sonra suçsuz olduğu ortaya çıksa, onu serbest bırakır, hatta mağduriyetini tazmin edebilirsiniz. Oysa idamın dönüşü yoktur.
PKK’yı yıldırır mı?
Gelelim meselenin Türkiye boyutuna.
Burada “idam isterim” duygusu, bana en çok küçük çocukları kaçırıp sadizmlerine alet eden canavarlar için geliyor. Ama görünen o ki, idam isteyenlerin çoğunun birincil meselesi “terör suçları.”
Dahası, toplumda öyle bir kanaat de var ki, sanki idam cezası geri gelse, PKK şiddeti zayıflayacak, “terörün beli” kırılacak.
Oysa idam cezasının PKK’yı yıldırması bana hiç mümkün gözükmüyor. Çünkü PKK militanları zaten göz göre göre ölüme gidiyorlar. Dağa çıkan bir gencin ortalama yaşam beklentisi 3-5 yıldan fazla değil. İntihar bombacısı olabilen, örgüt talimatıyla vücutlarını ateşe verebilen insanlardan söz ediyoruz. Bazılarının açlık greviyle “ölüme yattıklarını” daha yeni gördük.
Kısacası, adamlar kendi kendilerini idam etmekten çekinmiyorlar; siz idamınızdan niye yılsınlar?
Aksine, kanımca idamın geri getirilmesi PKK’yı daha da keskinleştirecek, çünkü örgüt tarafından “devlet bize karşı bıçak biliyor” diye okunacaktır.
Öcalan’ın idamı ise (hukuken imkansız oluşu bir yana) muhtemelen “cehennem kapılarını” açacak, Türkiye’yi korkunç “intikam” saldırılarının hedefi haline gelecektir.
Dolayısıyla PKK realitesi, Türkiye’ye idamı geri getirmek için değil, aksine getirmemek için bir gerekçe olabilir ancak.
Ve en nihayetinde, idam cezasını geri getirmek demek, Türkiye için her şeye rağmen hâlâ önemli olan Avrupa Birliği sürecini çöpe atmak demektir. Bence olacak iş değildir.
Tüm bu nedenlerle, teorik düzeyde karşı olmadığım idam cezasının geri getirilmesine pratikte karşıyım.
Açlık grevlerinden ne çıktı?
Son olarak, nihayete ermesine çok sevindiğim açlık grevlerine dair bir not ekleyeyim.
Grevdekilerin taleplerinin bir kısmını destekliyordum; ancak eylemin kendisini eleştirdim. AB raportörü Ria Oomen-Ruijten’in de gayet iyi izah ettiği gibi, demokrasi dışı saydım.
Dahası, bu eylemler karşısında salt hükümeti “vicdana” çağıran bir bildiriyi imzalama çağrısına da hayır dedim. Çünkü asıl vicdanın, bu ölüm şantajını teşvik eden BDP/PKK çevresinde aranması gerektiğini düşünüyordum.
Nitekim grevlerin Öcalan’ın talimatıyla sonlanması, inisyatifin de sorumluluğun da bu çevrede olduğunun ilamı oldu.
Tüm bu olaydan çıkan tek umut verici sonuç ise, Öcalan’ın PKK üzerinde yatıştırıcı bir faktör olmaya devam etmesi ihtimaliydi.
Bu ihtimali yabana atmayalım; terörün bitmesinin anahtarı, “idam”dan ziyade hâlâ orada, yani İmralı’da olabilir.