İlk, “cahil oy çoğunluğunun temsilcileri” yazısının nereden geleceğini merak ediyordum.
Tam da Murat Belge ve takımının kalemiydi.
Şu ana kadar “evet”çileri rencide edecek bir tavır (bir Aysun Kayacı tavrı) sergilemediler, niyeyse!
Olağan şüpheli Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’den de henüz ses çıkmadı.
İlk “tepki” ve “yorumlar” beklemediğimiz yerden geldi...
Esasında “beklediğimiz yerden” demem gerekirdi.
Evet, ilk Aysun Kayacı tavrı beklediğimiz yerden geldi. “AK Parti’yi savunuyormuş gibi” yapan ama AK Parti içinde oluşturduklarını zannettikleri iktidar alanını korumak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ödeşen, bizi AB nezdinde kötü gösteren politikaların sorumluluğunu Erdoğan’a (onun “tek adam” olma saplantısına) yükleyen kalemlerden...
Dün bu köşede konuk ettiğim Başdanışman’la iltisaklı küçük bir aydın gurundan söz ediyorum.
Referandumdan “evet” sonucunun çıkması (dağdaki çobanın bu seçimi) Batı’yla aramızı iyice açacak. Dünyadan dışlanacağız. Uygar dünya bu seçimimizin meşruiyetini tartışacak. Demokrasimizin kalitesi düşecek. AB üyeliğimiz hayal olacak. İyi AK Parti’liler kaybedecek, ona buna sataşan kötü AK Parti’liler kazanacak, vs...
Lafı dolandırarak böyle şeyler yazıyorlar.
Bu kez yorum yapmayacağım, hayır.
Biraz daha dökülsünler.
Biraz daha kendilerini ele versinler.
Nasılsa daha çok konuşacağız.
KÜÇÜK, ANAKRONİK OKUMALAR
Rahmetli Attila İlhan, “Batı’ya parmak kaldırma alışkanlığındaki aydınlar” derdi.
Birazdan sunacağım alıntıları “anakronik” bulabilirsiniz ve belli bir aydın grubunu (Batı’cı, laik ve “çağdaşlık” iddiasındaki küçük bir aydın grubunu) ilzam ettiğini düşünebilirsiniz ama söylenenler, bence, siyaseten “Batı karşıtı” geçinen, “AB” hedefini ise “olmazsa olmaz”larımız arasında sayan okumuş-yazmış kesimi daha çok ilgilendiriyor.
Dünün “Batı’cılık” iddiasıyla, günümüzün “AB’cilik” iddiası arasında sadece “derece farkı” var... Mahiyet aynı! Batı’ya parmak kaldırma alışkanlığı hiç değişmedi. Değişmiyor.
İlk alıntı Yusuf Akçura’dan:
Bizim aydınlarımız, şimdi basını ellerinde tutanlar, Doğu ve İslam alemi ile meşgul olmaktan adeta utanırlar. “Medeni Avrupa” dururken, Şark göz atılmaya, düşünülmeye değer mi hiç? Sonra Allah esirgesin, Avrupalılar bize Avrupalaşamamış, barbarlıktan bağnazlıktan kurtulamamış demezler mi?
Biz Batı’nın gözüne girmek isteriz. Batı’nın iyi niyetli ilgisini kazanmak isteriz. Bir gazetecinin dediği gibi, “Avrupa medeni ailesi içinde yer tutmak” isteriz.
Bunun için Batı’ya yaranmalıyız. Hatta dalkavukluk etmeliyiz. Doğu ile ilgilenmekte ne yarar var, onlardan ne çıkar sağlanacak?
Batı’dan korkuyoruz. Doğu’yla meşgul olursak, bizi birtakım siyasi fikirlerle suçlarlar. Memleketimize de bundan kötü sonuçlar doğar. Eğer Avrupa’nın gözüne girer, teveccühünü kazanırsak, her türlü “bağnazlık lekesinden” uzak kalır ve memleketimizde rahat rahat yaşarız.
Bu da Said Halim Paşa’dan:
Milletçe yükselmek için Batı medeniyetlerinden yararlanmak gereğini duyduk. Bu düşünce nasıl olduysa “Bunun için mutlaka Batılılaşmak gereklidir” gibi yanlış bir kanı doğurdu. Bütün çabalarımızı faydasız ve güdük bırakan en esaslı hatamız bu olmuştur. Bu yanlış kanıdan bir de “kurtulmak için her bakımdan Batı milletlerini taklide mahkûmuz” fikri doğmuştur ki, bu da öteki kadar yanlış ve yersizdir.
HAMİŞ
Bir haftacık izin istiyorum. Referandum yorgunluğu, bahar yorgunluğu... Ne sayarsanız sayın. Sadece bir hafta!