“Mutfakta biri mi var?” reklamını hatırlarsınız. Peki genç odasındaki tehlikeden haberdar mısınız?
30 yaş altı nüfusumuz 37 milyona uzanmış durumda. Henüz evlenmemiş, ailesiyle yaşayan ve 14-21 yaş aralığında 15 milyon genç var.
Anneler, hani şu yemek yaparken ayak altında dolaştırmadığınız, dizinizi izlerken odasına gönderdiğiniz, mahalledeki hanımları toplayıp gün yapacakken dışarıya saldığınız gençten söz ediyorum.
Babalar, hani şu harçlıktan harçlığa görüştüğünüz, “Baba çok samimi olmaz” deyip oturup derinlemesine sohbet etmediğiniz, hata yaptığında anlamaya çalışmayıp fırçayı bastığınız gençten.
Araştırmalar gösteriyor ki 1990’a kadar doğan gençler evde ailesiyle çatışan, kavga eden ama daha kapsayıcı düşünebilen bir gençlikti. Ailesine kızan ama kapıyı çekip gitmeyen, en fazla sofraya küsen bir genç nesilden bahsediyorduk. Şimdi 1990’lılar 25 yaşında, yani onlar zor dönemi atlattılar.
Yeni gençlik, yani bugün 18-25 yaş aralığındaki gençler ve daha da tehlikelisi 14-18 yaş aralığındaki gençler gerçek anlamda zor günlerin yaklaştığının habercisi.
Evet, o size cevap yetiştirdiği için kızdığınız gençleri artık mumla arayacaksınız. Çünkü bugünün 18-25 yaş aralığındaki gençler, büyüklerle iletişim kurma ihtiyacı duymuyor. Yani sizi duyuyor, anlıyor ama anlamayacağınız için cevap vermiyor. Bir diğer söyleyişle sizden umudu kesmişler. 14-18 yaş aralığı gençlerde ise daha da zor günler bekliyor bize, onlar sizin söylediklerinizi duymuyor, dinlemiyor ve anlamıyor bile.
Bu durum neden böyle gelişti?
Çünkü eskiden dede-torun arasında kuşak farkından söz edilirken bugün abi/abla-kardeş arasında, aralarında 2 yaş olan iki kardeş arasında kuşak farkı var. Eskiden genci babası anlamıyorsa annesi anlıyordu, annesi de anlamıyorsa abisi-ablası anlıyordu. Artık genç, evde kendisini anlayan hiç kimsenin olmadığını biliyor/düşünüyor.
Bu da onları sessizliğe, daha doğrusu bizim sesini duymadığımız, farkında olmadığımız birtakım odaklara itiyor.
Teknolojiyi çok iyi kullanıyor olmaları, onları anne-babalarından, öğretmenlerinden daha üstün, daha akıllı hissettiriyor. O yüzden yakın gelecekte öğretmen odaklı eğitimden vazgeçilmesi kaçınılmaz görünüyor. Edilgen bir şekilde ders dinleyen genç ve sahnede olan öğretmen senaryosu değişiyor.
Farklı odaklara itilen ve teknolojiyi çok iyi kullanan gençler, bu iki yeni durumu birleştirdiğinde ortaya büyük resim çıkıyor. Hanımefendiler, beyefendiler, çocuklarınız çalınıyor.
İlerleyen günlerde, Star Gazetesi’nde Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yayınlanacak yazılarımda onları bekleyen tüm tehlikeleri yazacağım ama şimdi anne-babalar için onlarla daha iyi iletişim kurmaları için birkaç öneri paylaşmak istiyorum.
1- Oğlunuz/kızınız çok sessiz, sedasız olabilir. Bu onların tehlikelerden uzak olduğu anlamına gelmiyor. Sizinle kavga etmiyor olması içinde fırtınalar kopmadığı anlamına gelmez. Sessizliğe aldanmayın.
2- Eski tip anne-babalık geçerliliğini yitirdi. Bağırıp çağıran baba, terliği tam 12’ye isabet ettiren anne figürleri artık etkili olamıyor. Yani siz isterseniz bağırıp-çağırmaya devam edin, bir anlam ifade etmiyor. Yeni nesil gence, yeni anne-baba figürüne bir an önce adapte olmaya çalışın.
3- Gençleri artık yönetmek imkansız. Onları ancak ve en fazla anlayabilir, onlarla iletişim kurarak ikna edebilirsiniz. Yönetmeye çalışarak daha çok uzaklaştırırsınız.
4- Onları kimseyle kıyaslamayın, kardeşleriyle hatta ikizleriyle bile. Her gencin farklı özellikleri, farklı yapabilirlikleri olduğunu bilin. Başarılı olmalarını sağlamak elinizde değil, ama mutlu bir birey olmalarını sağlamak elinizde. Zaten emin olun, mutlu olurlarsa başarılı olmaları çok daha kolay olacaktır.
5- Onların tercihlerini “yapan” olmayın. Tercihinden mutsuz olursa ömür boyu içten içe size kızacaktır, bu sorumluluğu almayın. Siz sadece fikrinin artılarını, eksilerini söyleyin, tercihi ona bırakın.
6- Hiçbir aşamada hiddetle ve şiddetle onların karşısına çıkmayın. Olgun ve aklıselim haliniz dışında hiçbir duygunuzu ona hissettirmeyin. Sinirli, duygusal, endişeli gibi duygu durumlarınız onlara sizin duygularıyla yanlış kararlar veren duygusal bireyler olduğunuz hissini verir ve sizin sözünüze güveni azalır.
7- Onu hayattaki birçok şeyden daha fazla sevdiğiniz şüphesiz ama yeni jenerasyonun sevgiden çok saygı beklediğini unutmayın. Bizler 15 yaşımıza kadar kendimizi çocuk bilirken şimdi 6 yaşındaki bir çocuktan “ben çocuk değilim!” tepkisini görmeniz çok olası. Çocuklar bile kendilerine çocuk gibi davranılmasından hoşlanmıyor. Gençler nasıl hoşlansın?
8- Onları ezmenizden hoşlanmadıkları gibi, onların üzerine fazla düşmeniz, fazla sevgi, ilgi göstermeniz de çok bunaltıcı geliyor. 40 yaşında, aklı başında bir bireyle konuşur gibi konuşmanızı seviyorlar. Kendilerini olgun buluyor ve kendilerine böyle davranılmasını seviyorlar.
9- Onların farklı fikirlere sahip olmasını destekleyin, bırakın farklı kültürleri araştırsınlar. Odasına uğradığınızda “bunu mu okuyorsun?”, izlediği filme bakıp da “bunu mu izliyorsun” dedikçe sizin fikrinizden daha da uzaklaşıyor. Unutmayın.
10- Onları ömür boyu sizin çocuğunuz olacak ve hiç büyümeyecek yumurcaklar olarak görmeyi bir an önce bırakın. Onlara güvenin, saygı duyun, sorumluluk verin, hata da yapsa tekrar denemesine müsaade edin.
Gençliği konuşmaya, gençlerle bağ kurmaya devam.
GENÇLER UÇUYOR’DA BU HAFTA
Cumartesi akşamları 22.05’de TRT Okul’da canlı olarak yayınlanan Gençler Uçuyor programında bu hafta dünyaca ünlü Türk Milli Rallici Volkan Işık, Karate Dünya şampiyonu ve hukukçu Fatih Sadullah Selman, belgesel çekmek için gittiği Suriye’de esir düşüp yaşadığı 70 günün kitabını yazan genç yazar Hamit Coşkun’u ağırlıyorum. Unutmazsanız, bekleriz.