Bölgemizde bizi etkilemesi muhtemel gelişmeler olacağından söz ediyoruz. Ancak bu durum iç politikayı etkiler mi yoksa biz dünyadaki gelişmelerden bağımsız ve kendi dinamiklerimizle yaşayan bir ülke miyiz? Bu konuda iki çeşit ülke vardır: Ya dünyadaki gelişme ve dengelerin oluşmasında etkili olunur ya da yeni dünya nasılsa onunla uyum sağlanır. Türkiye’nin bu konudaki tavrını şöyle özetleyebiliriz. Biz bağımsız bir ülkeyiz ve kimsenin bunu etkileyecek biçimde davranmasından etkilenmeyiz. Oysa rekabet olmasa bile farklı güçlerin davranışı birbirine benzemez. Ancak biz yaşam biçimimizi geliştirmek yerine taklitçi davrandık ve Avrupalı’ya benzemekle övündük. Her değişim çevre şartlarından etkilenir ve değişimde başkalarından örnek almak doğaldır. Fakat bunu taklit değil etkilenme olarak algılamalıyız. Oysa biz kendi kültürümüzü değiştirmek ve geliştirmek için tamamen ileri olduğunu zannetiğimiz ülkeleri örnek aldık.
Batı kültürünün bizi etkilemesi doğal karşılanabilir. Çünkü bir şeyi kendi dinamikleriniz belirlemiyorsa başkasının etkilemesi kaçınılmazdır. Mesela radyo ve televizyonlarda sunulan müzik programları çoğunlukla batının etkisindeki pop müziktir ve bize ait müzikler azalmaktadır.
***
Bugün tartışılması gereken konu, eğer ülkemizin güçler dengesindeki yeri değişiyorsa bunun iç politikadaki etkileri ne olacaktır? Bunu başkalarının ülkemizi etkilemesi olarak düşünüp karşı çıkmak ve eski konumumuzu sürdürmek yanlış anlamadır. Bölgesel bir güç olmayı düşünüyorsak bunun dünyadaki güçlerin dengesine faydalı olacağı için destek göreceğini söyleyebiliriz. Ancak bu yeni duruma iç politikamız da uyumlu olmak zorundadır.
Mesela bölgede etkimizi artıracaksak hem ekonomik, hem kültürel ve eğitim konusunda birlikteliği sağlamak gerekir. Bu sınırların değişmesi anlamına gelmez ancak dayanışmada öncü olmak anlamına gelir. Ülkemizi bir soyla tarif eder ve onun üstünlüğünü savunursak diğer soydan gelenler uzaklaşır ve yeni bir yer ararlar. Oysa yeni dünya dengesi, soyların ayrı yerde olmasını değil birlikteliğin diğer faktörlere, yani kültür, siyasi konum ve güvenlik konularına dayanmasını gerektirmektedir. Bugüne kadar yerimizi belirleyen ve hala etkisini sürdüren dostluk düşmanlık ayrıcalığı artık günümüzde, geçmişten gelen bir özellik değildir ve bugünkü siyasetin değerlendirilmesine bağlıdır.
Bugün ülkemizin nasıl ilerleyeceğini muhalefete sorarsanız bunun tek cevabı vardır. Eğer Erdoğan tasfiye edilirse başka bir şeye gerek yoktur. Hem kendi partisi hem de bizden oluşacak yeni yönetimler sorunlarımızı çözer. Bunların ne olduğunu tartışmaya gerek yoktur. Çözüm bellidir. Bu sözlerimi iktidar yandaşlığı olarak yorumlamak yanlıştır. Ben tüm hayatım boyunca ülkemin yandaşı oldum. Şimdi partilerin herhangi bir çözüm süreci önermeden bir kişiyi sebep olarak gösterip yerine kim gelirse gelsin onu çözüm olarak düşünmeleri yanlıştır. Bu değişimi partilerin yönetimleri gerçekleştirmezse bazı güçler operasyon yapabilir. Bunun çözümü vardır. Ülkedeki partiler diğerlerini yıkıcı olarak değil değişik olarak görür ve onları ülkelerini korur gibi korurlarsa sorun çözülür. Partiler birbirini düşman gibi değil farklı çözüm üreten kurumlar olarak görünmelidir. Hatta tüm siyasi partiler iktidara talip olurken diğerlerini düşman gibi değil aynı ailede farklı şartlarda görevlendirilmiş koruyucu ve geliştirici, kişileri gibi görmelidir.