Cuma günü BM Genel Sekreteri’nin Suriye özel temsilcisi Steffan de Mistura Viyana’da Beşhar Esad’ın çözüm ortağı olduğunu açıkladı. Kendisiyle çok önemli görüşmeler yapacağını söyledi ve tabii ki bulunacak tek çözümün siyasi olacağını da vurgulamadan geçmedi.
Mistura’nın görevini ve açıklamayı Avusturya Dışişleri Bakanı Kurz’un yanında yaptığını düşünürsek, BM’in ve hatta AB’nin Esad’lı çözüme daha yakın durmaya başladığını söyleyebiliriz. Belli ki Irak ve Suriye’deki IŞİD tehdidi pek çoklarını eski politikaları gözden geçirmeye itiyor.
***
Kimsenin iki cephede birden savaşmaya niyeti yok. Bölge içi ve bölge dışı pek çok ülke açısından Esad, IŞİD’den daha az tehdit ihtiva ediyor. Esad’ın zulüm yaptığı, varil bombalarla sivilleri öldürdüğü, kimyasal silah kullandığı tabii ki biliyor. Ancak Esad’ın varlığı ne bölge, ne de AB ya da ABD açısından acil güvenlik riski oluşturuyor.
Eğer ABD İran ile nükleer görüşmelerde kapsamlı bir uzlaşmaya varacak olursa, o zaman Suriye üstündeki İran etkisi, Hizbullah’a yapılan yardım gibi can sıkan ama çok can acıtmayan konular da önemini yitirecek. İran Batı’ya yakınlaşırsa, Suudi Arabistan için de tehdit oluşturmayacak.
Kaldı ki Suriye için masaya konacak “Esad’lı” çözüm büyük bir olasılıkla konfederal/federal bir yapıyı öngörecek. IŞİD’ı dışlayacak, fakat Kürtlerin “kantonlarını”, Özgür Suriye Ordusu olarak bildiğimiz grupların kendi kontrolleri altında tuttukları yerleri “federal bölgeler” olarak kapsayacak.
Ateşkes sağlanabilirse, ateşkes hatları büyük ölçüde gelecekte kurulacak Suriye sisteminin iç sınırlarını belirleyecek. Farklı etnik ve dinsel kökenden gelen, 2011’den bu yana bir birleriyle savaşmış olan gruplar nasılsa bir biriyle kaynaşamayacağı için ayrı ayrı yaşamaya devam edecek.
Bu durum geçici de olsa istikrar, insani ferahlama, ekonomik rahatlama getirecek. Mültecilerin bir kısmı geriye dönebilecek, bölgesel ve küresel radikalleşme bir nebze olsun engellenebilecek. Daha da önemlisi herkes tüm enerjisini IŞİD ile mücadeleye verebilecek.
AB ve ABD’nin müdahale edip Esad rejimi devirmeyeceğini, Rusya ve İran’ı karşılarına almayacağını, Şam’ın düşmesinin doğuracağı kaosu yönetme külfetini üstlenmeyeceğini, Türkiye’nin ve “meşru muhalefetin” çağrılarını cevapsız bırakacağını varsayarsak, böylesi bir çözümün şu anki durumdan hem insani, hem de siyasi olarak makul olduğunu görebiliriz.
Çünkü her şeyden önce ateşkesin gerçekleştiği bir Suriye’de insanlar ölmeyecektir. Ayrıca, kimse kimseyi yönetmeyecek, her grup kendi hakimiyeti altında bulunan bölgeyi yönetmeyi sürdürecek, sadece üstünde uzlaşmaya varılacak bir takım yetkiler merkezi yönetime devredilecek, merkezi yönetimde de sorumluluk paylaşımı olacaktır.
***
Böylesi bir çözüme Suriye muhalefetinin itiraz etmesi doğaldır. Ama artık onların da, bizim de zemindeki gerçekleri görmemiz, imkansızı başarmak için daha fazla kan dökülmesine engel olmamız gerekmektedir. Zaten Suriye’nin bundan sonra hiç bir şey olmamış gibi bir arada yaşaması, 2011’de öngörüldüğü gibi “demokratikleşmesi” mümkün görünmemektedir.
2015’in koşulları Suriye’yeye de, bize de yepyeni denklemler, yepyeni çözümler dayatmaktadır. Unutmayalım ki Suriye için bulunacak hiç bir çözüm adaleti dışlayan bir çözüm olamayacaktır, uluslararası hukukun suç saydığı tüm fiiller zaman içinde tıpkı Bosna’da olduğu gibi çözüm ortaklarının karşısında adalet tecellisi olarak çıkacaktır. Ancak önce ülkenin ve bölgenin istikrarı sağlanmalıdır.