Hasan Öztürk yazmıştı... “İtirafçı” diye ortaya çıkanların beyanlarına dikkat edilmesi gerektiğini, bu şahısların “itiraf” adı altında yönlendirme yapabileceklerini (buna ilişkin ciddi kuşkular bulunduğunu) söylemişti.
Katılıyorum...
FETÖsoruşturmasının itirafçıları için özel bir bakış, azami bir dikkat gerekiyor... Verdikleri bilgiler, mutlaka birkaç açıdan çek edilip, sağlaması yapıldıktan sonra değerlendirilmelidir.
Eski HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur da itirafçı olmuş.
Önce Okur hakkındaki eski kanaatimi yazayım:
Bana, hep, güvenilmez biri gibi gelmiştir.
FETÖ’nün “yargı darbesi” girişiminden sonra televizyon kanallarına yaptığı açıklamaları hatırlıyorum... “Hükümet yanlısı bir tutum takınıyormuş gibi” yapan, böyle görünmek için azami bir gayret gösteren Okur, yetki alanında bulunan konularda üzerine düşen görevi yerine getirmedi; FETÖ yargısının şımarıklıklarını dizginleyecek mekanizmaları harekete geçirmedi. Sonucu bekledi.
İki sonuç da işine geliyordu.
İki sonuca birden yatırım yapan, iki sonuçtan da kazançlı çıkacağını hesaplayan bir tutum, benim nazarımda “güvenilmez” bir tutumdur. 17/25 Aralık sürecinde Okur hakkında böyle düşünüyordum.
Bu kanaatim değişti mi?
Bilmiyorum.
FETÖ’yle organik ilişkisi olsun olmasın, hayatının bir döneminde, ucundan kıyısından da olsa bu yapıya bulaşmış insanlar konusunda kendimi temin etmekte zorlanıyorum. “Yargı darbesi”ni gördükleri halde ilişkilerine devam ettirenlerden söz ediyorum. Bu nedenle, “Bunların içyüzünü 15 Temmuz’da öğrendim” beyanları, her zaman kuşkuyla bakılması gereken beyanlar olarak görünmüştür bana.
İbrahim Okur da 15 Temmuz’dan sonra aydınlanma yaşayanlar arasında...
Daha önce de “aydınlandım” demeye getirmişti ama bu aydınlanmanın gereği olan eylemlerden uzak durmuştu.
Şimdi itirafçı olmuş...
FETÖ’nün yargı yapılanmasıyla ilgili el değmemiş bilgiler sunuyor.
Hayır, “Mutlak güvenilmez biridir, anlattıkları kıymet ifade etmiyor” demeye çalışmıyorum.
Mutlaka önemli şeyler söylüyordur.
Sadece “dikkat edilsin” diyorum.
Mesela, Nedim Şener konusunda anlattıkları...
İtirafnamesinde şöyle diyor İbrahim Okur: “Ahmet Şık ve Nedim Şener’in basılmayan bir kitap nedeniyle tutuklanmaları dikkatimi çekmişti. O tarihlerde Fikret Seçen’i telefonla arayarak bu durumu sordum. Seçen, ‘Dosyada ciddi deliller bulunduğunu ve ayrıca beyefendinin bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını’ söyledi. (...)Başbakan’a bu olayın AB süreci noktasında bize sıkıntı doğurabileceğini ve bu iki gazetecinin tahliyesinin doğru olacağını söyledim. Kendisi ‘Bırak yaptıklarını çeksinler’anlamında bir şeyler söyledi...”
İbrahim Okur bir şeyi atlıyor...
Fikret Seçen’i aramış, tamam... “Dosyada ciddi deliller var. Beyefendinin bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldı” cevabını almış, bu da tamam. Ama Fikret Seçen tarafından (amiyane tabiriyle) keklendiğini düşünmemiş... Ya da, Seçen’den aldığı cevabı bugün eksik aktarıyor... “Beyefendinin bilgisi ve talimatı var” diyen Seçen, mutlaka “Nedim Şener, Sümeyye Erdoğan’a suikast düzenleyecek ekiple irtibatlı” yalanını da söylemiştir ama İbrahim Okur bu kısmı unutmuş. Ya da hatırlamak istemiyor. Ya da, bu haldeyken bile operasyon çekiyor!
Nedim Şenerve Ahmet Şık alındığında, bir televizyon kanalında karşılaştığım Emre Uslu’ya, “Emniyettekiler senin adamların, bilirsin. Nedim’le Ahmet niye alındılar?” diye sormuştum.
Emre Uslu, “Talimat Erdoğan’dan gitti” demişti.
Bu cevap beni tatmin etmediği için, aynı soruyu bir de dönemin Başbakanı Erdoğan’a sormuştum: “Nedim’i siz mi içeri attırdınız?” diye...
Erdoğan’ın sinirli bir şekilde güldüğünü hatırlıyorum...
Bu görüşmenin teferruatını daha önce Ülke TV’deki programımızda anlatmıştım.
Sinirli bir şekilde gülümseyen Erdoğan, “Asla böyle bir şey söz konusu değil, deli saçması bu” demişti. Sonra da, biraz uzağımızda oturan Yalçın Akdoğan'a seslenmişti, “Yalçın Bey, Sadullah Bey'e bu gazetecilerin durumunu bir sor bakalım, bunlar hakikaten terör örgütü üyesi diye mi yatıyorlar, buna bir baksın Adalet Bakanı” demişti.
Kısa bir süre sonra da, bu iki gazeteci salıverilmişti. O dönemde aynı kurumda çalıştığımız Fehmi Koru, Akif Beki, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Ocaktan ve İbrahim Kiras tanıktır...
İbrahim Okur, “Bu olayın AB süreci noktasında bize sıkıntı doğurabileceğini ve bu iki gazetecinin tahliyesinin doğru olacağını söyledim” diyor ama bunu söyleyen tek kişi kendisi değil. Sonuçtan pay çıkarmaya kalkmasın.
Madem itirafta bulunuyor, Nedim Şener meselesinde Fikret Seçen ve Emniyet yetkililerinin ne söylediğini tam aktarsın!