Bir sene önce sıradan bir darbe teşebbüsünün ötesinde bir ihanet hareketiyle karşılaştık.
Hem ülkeyi işgale açık hale getiren hem de milletini merhametsizce katleden bir ihanet hareketiydi.
İhanetin en acı tarafı da din kisvesi altında yapılmasıydı.
***
Darbeler yöneticilere karşı yapılır, oysa bunlar tüfekle, tankla, uçaklarla millete ölüm kustular.
Ve ne garip ki bu kanlı eylemleri sanki uzaylılar yapmış gibi faillerin hiçbiri suçu üstüne kondurmuyor. Tıkıldıkları kodeste hangi eğitimi alıyorlarsa hâkim karşısında pişkin pişkin sırıtıyorlar.
Ne bir pişmanlık ne de üzüntü.
Tam haşhaşi ve zombi tavrı.
***
Daha garibi bu cemaatin ibadet tabanı (!) diye masum olarak nitelenen kesiminin de darbe girişimini savunuyor hatta 250 şehidin az bile olduğunu söyleyebiliyor olmasıdır!
İbadet tabanı (!) da maalesef ihaneti savunuyor!
Demek ki bu hain darbe başarılı olsaydı ibadet tabanı da o zulmü alkışlayacak ve bu milletin başına bela olacaklardı.
Bu uşak ruhlu teröristlerin kimlerin piyonu oldukları sığındıkları ülkelerden belli.
***
Bu ülkenin ve bu milletin şansı ‘lider taşın arkasına saklanırsa halk dağın arkasına saklanır.’ diyen bir lidere sahip olmasıdır.
Yoksa o da şapkasını alıp gidenler gibi darbecilere teslim olsaydı ya da olaylarıtelevizyondan seyretseydi bugün 15 Temmuz’un yıldönümünü darbeciler kutlayacaktı!
15 Temmuz’dakihain teşebbüsü finanse edenlerin ve 15 Temmuz teröristlerini ülkelerinde ağırlayanların gecikmiş ve zoraki kınamaları timsahın gözyaşlarından farksızdır.
Türkiyedostunu da düşmanını da bu darbe teşebbüsü ile bir kez daha yakından tanımıştır.
***
Yalnız aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen mahkemeler çok yavaş çalışmaktadır. Bir an önce davaların sonuçlanması ve Türkiye’nin normal gündemine dönmesi lazım.
Mağduriyetleri inceleyecek komisyonun Pazartesi günü göreve başlaması da geç kalmış olmasına rağmen olumlu bir gelişmedir ve mağduriyet edebiyatının da önünü kesecektir.
İcranın da yargınında bu olağanüstü süreçte kimi hataları olabilir, o hataları telafi edecek tedbirler de alındığına göre artık bu sürecin sonucunu beklemek ve icraya da yargıya da destek vermek gerekir.
***
Bu darbecilerin ve yandaşların yargı süreci bittikten sonra cemaatler ve tarikatlar konusu ciddi biçimde masaya yatırılmalıdır.
Çünkü bir cemaatin sapkınlıklarından ağır bedeller ödeyerek kurtulduk.
Ama hem bu cemaatin hem de denetimsiz diğer cemaat ve tarikatların ilerde milletin başına bela olmayacaklarını kimse garanti edemez.
Her zaman da direnen bir lider bulunmayabilir.
Cumhuriyetle birlikte denetim dışında kalan ve ezoterik bir yapıya bürünen cemaatler ve tarikatların tekrar denetim altına alınması ve şeffaf hale getirilmesi şarttır.
***
Kapatmak veya yasaklamak çözüm değildir. Bana göre cemaatler ve tarikatlar birersivil toplum örgütüdür. Üstelik legal sivil toplum örtülerinden daha etkindirler.
Dolayısıyla diğer sivil toplum örgütleri nasıl devletin denetimi altındaysa cemaat ve tarikatlar da Diyanet ya da kurulacak müstakil bir kurum aracılığıyla denetim altına alınmalı ve şeffaf hale getirilmelidir.
Batı menşeli ve gayri milli olanlaiklik de ya yerini geleneğimizdeki hoşgörüye bırakmalı, ya da yeniden yorumlanmalı bünyemize uygun hale getirilmelidir.
Yoksa 15 Temmuz’un değişik versiyonlarını devreye sokacak bol miktarda ezoterik dini yapı sayısı az değil maalesef!