Beşiktaş maça başladığı zaman; yan ve geri paslarla oyunu idare eden tavrıyla önce şaşkınlık yarattı. Ama zaman geçince bunu bilinçli yaptığı; kendisinden erken baskı bekleyen rakibini şaşırtmaya çalıştığı anlaşıldı. Olympiakos; Beşiktaş’ın baskısı sırasında yakalayacağı toplarla, ani çıkışlar yapıp gafil avlama niyetindeydi. Siyah-beyazlılar, Yunanlılar’ın bu heveslerini kursaklarında bırakmak için; kontrollu oynasalar da, rakip buna rağmen 3 kez savunma arkasına sarkmayı başardı. Neyse ki, ikisi ofsayttı...
Bizi iki farklı öne geçince, Beşiktaş işini erken bitirdiğini sandığı için; ilk başlarda yapmaktan çekindiği şeyleri sorumsuzca dener oldu. Kontrol dışı ataklara yöneldiğinde, ilk açığında golü yedi. Aboubakar rakibine attığı kafayla kırmızı da görünce, takımın tüm enerjisi/planları/morali alt-üst oldu. Panik duygusu erken bastırdı.
* * *
İşler tam da Yunan ekibinin istediği kıvama geldi. İkinci yarıya da panikle başladık. Marcelo’nun ciddi anlamda eksikliğini hissettik. Markoviç, daha ilk yarıda neredeyse bir gol yememize neden olacak kadar güvensizdi.
Quaresma biraz savruk ve verimsizdi. Rakibinin kolunu üstünde hissedince; kendini yere atıp penaltı beklerdi ama, hakem yemedi.
2-0’a ulaştıktan sonra özgüven sahibi olmamız ve rahatlamamız gerekirdi ama, tam aksine ateşin/huzursuzluğun/karmaşanın içine düştük. Maçın ve turun elden gitme korkusu içinde debelendik. Birinci sınıf profesyonel bir takımın sahip olması gereken olgunluğu ve soğukkanlılığı gösteremedik.
Maç gitti, gidiyor diye endişelenirken, imdada Babel yetişti... Aksi takdirde durumumuz hiç parlak değildi. Yaşasın tur!