İlginç dönüşümler yaşıyoruz. Karşıt iki eğilim baş başa gidiyor. Birisinde, herkes mitolojilere koşuyor ve oradan kendisine yeni inanışlar ve ritüeller buluyor. Diğerinde ise toplumda hafızaya dönmüş hikayeler, rivayetler, efsaneler "mitoloji" diye ret ediliyor.
Toplumsal hafızanın dinle oluşan anlatıları ile hesaplaşılıyor. Bir bakıma pespaye bir yapı-bozum (deconstraction) tutumu ortaya konuyor. Sadece yıkan, bozan, ret eden bilinç! Yenilenme ve inşa tutumundan tamamen uzak. Bundan dolayı da hurafe eleştirisi yapan klasik tecdit ve ihya yönteminden farklı. Nitekim tecdit yöntemine dayalı hurafe eleştirisi, İslam düşüncesini yeniler ve toplumsal hafızayı da din aracılığıyla yenilenmiş olur. "Kültürel tekfirciler" ise toplumun din ile kazandığı kolektif hafızayı yıkıyor ve insanı çıplak bir uçurumun kenarına bırakıyorlar. İnançsızlık, septisizm, deizm koşuyor doğan boşluğu doldurmak için.
Bu tutumu, bir ilahiyat profesörünün Hz. Ömer üzerine yaptığı kritik örneğinde görelim. Örnek bir vaka.
İlahiyat hocası, Hz. Ömer'in sosyolojik hafızamızdaki önemini ters yüz eden ve değersizleştiren ifadelerle hazırlık yapıyor: "Hiçbir kahramanlığı olmayan Ömer nasıl efsane yapıldı? Ömer tamamen mitolojik anlatıyla ortaya konulur. Kabilesinin ağırlığı yok, kendisinin hiç bir hükmü yok, engin birisi de değil, hizmetli olarak Muğire yanında çalışmış. Şam'a gider. ...Ömer'i pataklarlar."
Hz. Ömer bu ifadelerle bütün o adalet muhayyilesinden, kararlı duruşundan, birleştirici kudretinden soyunarak içi boş bir imgeye dönüştürülüyor. Hoca, önemi kabile, para, kudret gibi dünyevi olgularda arıyor. Burada bir temel bulmayınca da onun kudretli, önemli ve değerli olmayacağı sonucunu çıkarıyor!
Hz. Ömer'in Müslüman oluşu üzerinde uzlaşılan ve yaygın olan anlatıyı da dağıtıyor. Kurnazca bir akıl yürütme ile bunu yapıyor. Hz. Ömer kız kardeşinin evinde İslam'ı kabul edince gusül abdesti alıyor. Hoca bunun doğru olmayacağını, çünkü bu konuda ayetin Medine'de indiğini söylüyor. Ancak hoca, farkına varmadan "Araplar arasında bu abdest vardı" diyor. Mademki Araplar arasında vardı, ayet inmeden de Hz. Ömer'in bunu yapmış olacağını neden düşünemiyorsunuz? Abdest alma geleneği, şimdi de yeni dine adım atmak için alınmış olamaz mı?
"Peygamberi öldürselerdi... falan kavim öldürürdü. Ömer'e rol veriyorlar. Kabile gücü yok, nasıl öldürüyor. Hikâye, imkânsız" ... Hoca bu akıl yürütmeyle de yine yaygın olan ve üzerinde uzlaşılan rivayeti ret ediyor. Peki, neden öldürme eylemi salt kabile gücüne dayansın? Sadece güç sahibi olanlar mı toplumsal sorunu öldürmeyle çözmeye kalkarlar? İnsan da şahsi öfkeyle adam öldürmeye kalkamaz mı? Hz. Ömer de öfkeyle kalkarak bu davranışa yöneliyor zaten. Neden böyle bakmayayım da hocanın akıl yürütme tarzıyla hareket edeyim? Bu kadar yıl âlimler, tarihçiler ve ümmet neden bu rivayeti tercih etti?
Hoca sürekli "mitoloji", "Ömer", "hikâye üretilmiş" gibi kalıp ifadeler ile Hz. Ömer etrafında oluşan kabul, kahramanlık ve adaletli yönetici muhayyilesini yıkmaya çalışıyor. Bunu da alaycı ve ironi dil bağlamına taşıyarak yapıyor. Sonuçta Müslüman toplumun yıllar içinde uzlaştığı sosyolojik hafıza, Hz. Ömer somut örneği üzerinden gidilerek hurafe eleştirisi adı altında delik deşik ediliyor.
Hz. Ömer, İslam toplumunda kudretli iradesi ve adil siyasetiyle birlik sağlamış büyük tarihi şahsiyet. Müslüman toplum bilinçaltının siyasal modeli. Bu bilinçaltı kudretini yıkarak, millet modelsiz, öndersiz ve kahramansız yığınlara çevriliyor. Mitolojiden inanç üretenlerin önü açılıyor. İslam kültürü mitolojiktir diye ret edilirken, hayranlıklarla antik Grek, Roma ve Helenizm mitolojilerine koşuluyor. Toplum başka bir hafızaya taşınıyor.