Maçın hemen başında Selçuk ile gelen Fenerbahçe golünü izledik. Ben bir orta saha oyuncusunun her zaman hücuma katkısı olmasını bekleyenlerden biriyim. Selçuk da hücuma yaklaştığı bir pozisyonda yakaladığı topu, temiz bir vuruşla kaleye gönderek, kaleci Waterman’ın bakışları arasında golü kaydeden oldu.
Futbolun kalitesi iki takım adına da hiç hoş görüntülerde değildi. Fenerbahçe sanki rakibi uyuturcasına bir futbol sergileme adına sahaya çıkmış, az bulduğu pozisyonları de değerlendirerek üstünlük sağlamak istemişti. Karabükspor, ligdeki konumu itibariyle sıkıntılı günler yaşarken; kendi seyircisinin önünde daha maça başlarken neden bu kadar tedbirsiz, rakibine mahkum olan bir düşünce içindeydi, anlamadım.
İkinci yarıda Caner’in uzun pasıyla haftalardır eleştirdiğimiz Emenike ikinci golü atınca, daha farklı bir Fenerbahçe izleyeceğimizi düşündüm. Skor daha da artmalıydı. Ama ne yazık ki düşüncem ve beklentim yerli yerine oturmadı. Karabükspor hücuma çok adamla katıldığı dönemde Traore ile golünü atarak, maça heyecan kazandırdı. O zaman sormak isterim: Madem bu kadar yetenekli futbolcuların var; neden maçın sonlarında gol girişimlerinde bulunuyorsun da maçın genelinde yoksun? Sevgili Tolunay hocam; korkunun fayda getirmediğini bilmiyor musun?
Son dakikada Webo’nun, Mehmet Topuz’un al at pasında kale ağzından akıllara durgunluk verecek şekilde kaçırdığı golü, bu seviyedeki bir futbolcuya asla ve asla yakıştıramıyorum.
Fenerbahçe’nin iyilerine bakıyorum. En başa kaleci Volkan’ı yazıyorum. Maçın genelinde iyi oynadı oynamasına da; bitiş düdüğüne yakın Furkan’ın şutunu 90’dan çıkarınca, Fenerbahçe’ye maçı kazandıran oldu.
Sonuçta Fenerbahçe, Volkan’ın hünerli elleriyle Karabük’ten galibiyet çıkararak liderliğini sürdürdü.