Türkiye tarihi boyunca provokasyonlarla karşı karşıya gelmiştir ve de bunların hemen hemen tümü, bu topraklar üzerinde hesaba yatmışların işidir. Dostlarımız her ne kadar bizim özgürlükçü, demokrat, her türlü hak ve hukuku gözeten bir yapılanma içinde olmamızı ister görünürlerse de, bunları engellemek için her yola baş vururlar. Çünkü huzurlu, kalkınan, güçlü, hele de sınırlarını kendi araç, gereç ve silahıyla savunan, komşularına da destek olabilen bir Türkiye bütün bölgedeki güç dengesini değişitirecek, İslam dünyasında yok olan özgüvenin yeniden oluşmasını bile sağlayacaktır. Bu da Batının işine hiç mi hiç gelmez!
Yakın geçmişimize bir göz attığımızda Latin Amerika’dan, CIA’nın Avrupa’nın cinayet laboratuarı olarak nitelendirdiği İtalya’ya oradan da gene CIA’nın laboratuarda geliştirdiği, toplumda yılgınlığa, vurdum duymazlığa ve pes etmeye yönelik faili meçhul cinayetler olgusunun Avrupa’daki uygulama alanı olarak seçtiği Türkiye’de sahnelenen kanlı oyunlar bizi biz olmaktan çıkardığı gibi ülkeyi de kargaşadan kargaşaya sürüklediğini görürüz. Ufukta 12 Mart 1971 darbesi belirdiğinde, orduya NATO subayları egemendir ve CIA ve NATO’nun kurduğu kontrgerillanın düzenlediği, solculara ya da sağcılara yamadığı kışkırtıcı (provakatif) eylemler birbirini kovalar. Önce 27 Kasım 1970 gecesi Kültür Sarayı yakılır, hemen ardından Marmara ve Eminönü Gemileri bombalanarak batırılır. Günlük basın bu eylemleri komünistlere yamar. İlhan Selçuk’tan Talat Turhan’a bir çok kişi gözaltına alınarak iskenceleriyle ünlü Ziverbey köşkününe atılır. Ziverbey Köşkü tümüyle Gladyo/CIA’nın kurdurduğu bir kontra merkezidir. Söz konusu üç eylemin de bir provakasyon olduğu bu gün, en ufak bir kuşkuya yer vermeksizin kanıtlanmış olsa da ne Kültür Sarayı’nı yakanlar ne de gemileri batıranlarla ilgili en küçük bir ipucuna rastlanmamıştır!!
Sıra gelmiştir 12 Eylül 1980 darbesine. NATO’nun beşi bir yerdesi, orduların nbaşındadır. Hani şu ABD Başkanı Carter’ın CIA Türkiye uzmanı Paul Henze’yi arayıp “haberi şimdi aldım; senin çocuklar darbeyi yapmış,” diyerek CIA’yı kutladığı ardından da NATO’cu subayları övdüğü darbe! Kontrgerillanın gerçekleştirdiği 1 Mayıs 1977 Taksim katlliamının nasıl ve kimlerce yapıldığını artık herkes bilmektedir. Şimdiki Marmara Oteli’nin odalarından, Pamuk Eczanesinin bulunduğu binanın üst katından ve Sular İdaresinin çatısından sivil giyimli kişilerin yaylım ateşi açtığını ve 34 kişini öldürüldüğünü sağır sultan bile duydu. Bu gün adı ve sahibi değişen Marmara Oteli, o günlerde Intercontinental Oteli’ydi. Sahibiyse CIA’nın büyük ortağı olduğu öne sürülen ve de Şili’de Allende’nin devrilmesinde baş rolü oynayan ITT. Katliamden hemen sonra oteli ITT sattı; işlevini bitirmişti anlaşılan.
CIA ve uzantılarının tezgahladığı bir başka büyük katliam da Kahramanmaraş’ta gerçekleşti. Komünüst karşıtı “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı film 19 Aralık 1978 akşamı Çiçek Sinemasında oynarken, tahrip gücü düşük bir bomba atıldı salona. Kahrolsun Komünistler naralarıyla halk sokağa fırladı. Kargaşa günlerce sürdü ve sonuçta 111 kişi yaşamını yitirdi. Kahramanmaraş katliamındasn bir iki gün önce ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinde görevli ikinci katip Robert Alexander Peck kentte çeşitli incelemelerde bulunmuştu. Aynı Peck 30 Haziran 1979’da Çorum’daydı. Ve o gece sözde sağcılar sözde solcuların oturduğu semtlere ateş açtı. Alevi mahallerine uzun namlulu tüfeklerle saldırıldı, Alevi yurttaşlar Sünni’leri suçladı. Bu arada Peck kentten ayrılmıştı bile.
Günümüzde kimi cahil ya da bu ülke toprağı ve insanına yabancı vatandaşların ayılıp bayıldığı, Cumhurbaşkanı’na saldıran, Sykes-Picot’u hortlatmaya çabalayan NY Times, Der Spigel, L’Express gibisinden gazete ve dergilerle Robert Alexander Peck adlı ajan bozuntusunun yapmak istedikleri arasında hiç bir fark yok. Amaç tam anlamıyla öz kimliğini, kişiliğini, değerlerini inançlarını bir yana fırlatıp atmış, Batının kuklası olmuş yapının devam etmesidir. Günümüzde neden Hakan Fidan’a Hulusi Akar Paşa’ya saldırırlar? Çünkü artık ne MİT ne de Genel Kurmay’da dilediklerince at koşturabiliyorlar da ondan. MİT gerçekten MİLLİ’dir, Genel Kurmay’daysa TÜRK subayları var NATO subayları değil! Hulusi Akar Paşa’yla da sorunları nikah şahitliği falan da değil; önce Türkiye sonra Batı demesinde! Bu kadar basit aslında...