Bugün 1 Mart…
Dün 28 Şubat darbesinin yıldönümünü ‘idrak’ ettik!
Bakmayın ‘İdrak ettik’ dediğime; geçen akşam eski bir Refah partili yönetici çıkmış televizyona “Biz arazi mafyasına karşı mücadele ettik” diyor. Bekledim, simit mafyasını, helâ mafyasını, oyuncak mafyasını saymasını ama 28 Şubat’ı daha o kadar ‘idrak’ edememiş ki söylemedi...
Neyse, gelelim sadede...
28 Şubat darbesi 20 yaşında bir delikânlı!..
Yargıda ve zindanlarda zıpkın gibi esiyor...
“28 Şubat bin yıl sürecek” diyen darbecilerin yüzünü ağartıyor, sözünü yere düşürmüyor, namuslarına halel getirmiyor…
Bugün 1 Mart…
28 Şubat’la ilgili konuşacaklarınız bittiyse mevcut tabloya bakalım:
Cezaevlerinde 350’e yakın, 28 Şubat sürecinde yargılanıp mahkûm edilen Müslüman Anadolu evladı var.
Elimizde bir de, 2012 senesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapor var. Rapordaki 28 Şubat’la ilgili bölümden:
“İrtica tehdidi ve laikliğin elden gitme tehlikesi bahanesiyle dönemin iktidarını değiştirmeye yönelik olarak asker, medya ve iş dünyasının ittifakıyla yapılan bir darbe olduğu ve hukuk devleti kurallarının hiçe sayıldığı… Ordu daha önce yapılan darbelerden farklı olarak doğrudan silah tehdidiyle değil, başka bürokratik, siyasi ve toplumsal aktörlerle bu süreci yürütmüştür. Bir bakıma darbeyi kurumsallaştırmıştır.”
Bir de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun raporundaki şu cümleler var: “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı kuvveti içerisinde; organizasyonu ve hiyerarşik yapısı bulunan, Devlet yargısına alternatif olarak faaliyet gösteren, örgütlü olarak yargı içerisinde yuvalanan, kendinden olmayan herkesi düşman kabul edip kullanamadığı kişileri de düşman sayan, örgüte boyun eğmeyenleri ve farklı düşünen herkesi düşman görüp hedef hâline getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarının hedefi haline getiren, istihbarat toplayan, operasyon kararı alan, emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiği kararın icrasına başlayan, basın ve yayın üzerinden linç girişimi gerçekleştiren, topluma yönelik algıyı yöneten, örgütte yer alanları kahramanlaştıran, unutturma sürecini tekrarlayan, suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın birçok kişiyi yargı eliyle mağdur eden, çözümü mümkün olmayan abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açan, bu davalarla Türkiye’nin mafya ve terörle mücadele ettiği algısı yaratan, Devletin birçok kurumuna yerleşen Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü isimli bu yapının yargıdaki uzantıları oldukları ve cemaat cuntası şeklinde paralel bir yargı gücü oluşturdukları görülmüştür.”
TBMM, 28 Şubat’ı yapan Kemalist cuntayı, HSYK da bu cuntayla hareket eden, daha sonra Kemalistleri tasfiye edip yargıya hâkim olan Fethullahçı Terör Örgütü’nün hukuksuzluklarını kayda geçirmiş.
Peki bu tespitlerden sonra yapılması gereken ne?
HSYK raporunda geçen ifâdeyle “yargı eliyle mağdur edilen”lerin mağduriyetlerinin giderilmesi değil mi?
Ama yetkili ve etkililerin umurunda değil…
O zaman TBMM ve HSYK yayımladıkları mezkûr raporları internet sitelerinden kaldırsın, bizler de bu ülkede “adalet” var diyerek 28 Şubat ve 15 Temmuz olmamış gibi elimiz cebimizde “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” marşını mırıldanarak dolaşalım!..
Ülkemdeki adaletin hulâsasını kamuoyuna kaygıyla arz ederim!..