Bugün ‘İmralı süreci’ olarak adlandırılan gündemimizdeki konunun adı ‘terörün bitmesi’... Bu, ‘Kürt sorununun çözümü’ ile aynı anlama gelmiyor. Türkiye’de toplumsal barışı tehdit eden hak ve özgürlük kısıtlamalarının ortadan kaldırılmasına yönelik sürecin ortak bir adı var; ‘demokratikleşme’... O süreç de yargı paketleri ile yürüyor; en büyük adım da -gerçekleşirse- yeni anayasa ile tamamlanacak.
Terörün bitmesine ilişkin yol haritasının ‘takvimi’ değil ama ana hatları belirginleşiyor:
- Türkiye içindeki terörist unsurların eylem yapmaması.
- Bu unsurların ülkeyi terk ederek Kandil’e çekilmesi.
- Örgütün silahı, yani ‘terörü’ bırakması.
- Teröre karışmamış örgüt üyelerinin sivil hayata dönüşü.
- Yöneticiler ve eylemlere katılmış kadronun Türkiye dışında yaşamalarına ilişkin planlama.
Bugün bakıldığında birinci unsur gerçekleşmiş gibi görünüyor. Ancak adını koymak için henüz erken. Bunun için İmralı’dan verilen mesajların Kandil’deki ‘somut’ yansımasını görmek gerekiyor. Bu sağlandığında silahlı PKK unsurlarının Türkiye’yi terk etme süreci beklenebilir. O yüzden ‘takvim’ verilmiyor. ‘Bahar aylarının başı’nı işaret eden tarihler ise mevsimsel şartlar ve yaklaşan seçimler dikkate alınarak yapılan tahminler.
Süreci kimler yürütüyor, hükümet bunun neresinde?
Bir kısmı tekrar olacak şekilde özetleyelim:
- Süreci, İmralı ile görüşme kararı alarak hükümet başlattı.
- Görüşme görevi devletin istihbarat organı Milli İstihbarat Teşkilatı’na verildi.
- Terörün bitmesi görüşmelerinin birincil muhatapları MİT ve Abdullah Öcalan.
- Öcalan’ın MİT’le görüşmelerinde vardığı kararları örgüte ve sempatizanlarına aktarmak üzere BDP ve DTK’lılar ‘aracı’ durumunda.
- PKK’nın üslendiği Kuzey Irak’ı kontrol eden bölgesel yönetim de ‘ikincil muhatap’.
Örgütün destek aldığı veya örgüt üzerinde etkili olacak yabancı ülkeler de ‘dolaylı muhatap’ olarak sürecin içindeler.
- Süreçte rol alan bazı sivil gruplar ise muhatap değil, kolaylaştırıcı unsur olarak değerlendirilmeli.
- Muhataplar arasındaki trafiği de büyük ölçüde MİT yürütüyor.
- Hükümet, MİT Müsteşarı’ndan gelen bilgileri değerlendiriyor, ikincil ve dolaylı muhataplarla görüşmelerin düzeyi, takvimi ve içeriğine karar veriyor.
Tekrarlamak gerekirse, İmralı sürecinde karar da kontrol de hükümetin elinde.
Ancak hükümet, Habur ve Oslo’dan sonra yoğurdu üfleyerek yiyor. Sürecin başından beri ‘mümkün olduğu kadar az konuşma’ kararı alındı. Söylenenlerin sürece zarar verecek şekilde yorumlanması, üzerinde senaryolar yazılması tehlikesini ortadan kaldırmak için temel açıklamaları Başbakan Erdoğan yapıyor.
İmralı’ya ikinci ziyaret ne zaman olacak, kimler gidecek?
Bu sorunun cevabı Başbakan Edoğan’da. Zira BDP ve DTK’lılar başvurularını Adalet Bakanlığı’na yaptılar, cevap bekliyorlar. Hükümetin, ‘teröristlerle kucaklaşma’ görüntüleri nedeniyle bazı isimlere rezerv koyduğu biliniyor. O yüzden ikinci heyette, Ahmet Türk’ün yanında BDP eşbaşkanları yerine yardımcıları veya grup başkanvekillerinden bazılarının yer alması daha mümkün görünüyor. Önceden belirlenmiş bir takvim yok. Ancak bu hafta sonuna doğru olması ‘olgunlaşmış’ bir beklenti.
İmralı heyeti ve ziyaret zamanı konusunda BDP’nin de hassas davranması, özellikle Paris’te öldürülen 3 kadının cenaze törenlerinin olaysız geçmesi ve BDP kanadından süreçle ilgili aykırı sesler çıkmaması Ankara’da olumlu değerlendiriliyor.
Sürecin takvimini belirleyen tek şey İmralı’nın mesajlarının silahlı kanatta karşılık bulması ve somut adımlar atılması. Hükümet, MİT-Öcalan ve Öcalan-BDP/DTK görüşmelerinin sonuç verdiğini gördükçe görüşmeler arasındaki zaman da azalacak.