İki gündür bir ‘bürokratik kriz’i tartışıyoruz. - Bir savcı, başsavcısına haber vermeden, yetkisi olmayan alanda bir grup polisle ‘bir kısım sermaye’, dahası Başbakan’ın oğlu hakkında ‘yargısal süreçten saklayarak’ soruşturma açıyor;
- ‘Günü geldiğinde’ operasyon talimatı veriyor.
- Ancak bir hafta önce yine benzer şekilde ‘başsavcıya haber verilmeden’ ve ‘yargı sisteminden saklanarak’ yürütülen ve gözaltı operasyonuna dönüştürülen bir soruşturma nedeniyle ‘bir grup polis’ görevden alınmıştır.
- Bu nedenle ‘gruptan’ olmayan polisin emrini yerine getirmeyeceğini düşünür ve operasyon talimatı verirken bilgileri de basına sızdırır.
- Polis, hukuksuz operasyon emrini yerine getirmez. Savcı buna karşı Emniyet Müdürü ve Vali hakkında soruşturma açar.
- Ve aynı anda ‘gizli’ soruşturma dosyasındaki gözaltına alınacaklar listesi ve ‘dudak uçuklatan’ büyüklükte yolsuzluk (!) rakamları medyaya sızdırılır.
- Ortalık karışır. Başsavcı internette yayılan söylentiler sayesinde durumdan haberdar olur. Resmi bir açıklama yapar: “Görev ve yetki kurallarına uyulmayarak, mevzuata aykırı olarak soruşturma bilgilerini medya organlarına verilerek oluşturulan tartışma ortamında soruşturmaların sağlıklı yürümeyeceği öncelikle soruşturma makamlarınca bilinmesi gerekir.”
- En çok satan gazete, internet sitesinden ‘gözaltına alındı’ haberleri yapar, oysa kimse gözaltına alınmamıştır!
- Başsavcı ‘görev ve yetki kurallarına uyulmadan, mevzuata aykırı olarak soruşturma bilgilerinin medyaya verilmesi’ nedeniyle dosyayı savcıdan alır, 5 ayrı savcı görevlendirir.
- Savcı küplere biner ve yetkisi olmadığı halde basına bildiri dağıtır: “Soruşturma yapmam engellendi. Yargıya baskı yapıldı.”
- Başsavcı da kameraların önüne geçerek savcının nasıl keyfi soruşturma yaptığını açıklar: “Yalan yanlış bilgiler verildi. Çalışma talimatımız belli, savcılar kamuoyunu ilgilendiren önemli olayları derhal başsavcıya veya vekile bildirir. Ama iki yıldır hiçbir bilgi verilmeden yürütülen soruşturmalar var. Kayıtlara başka isimler girilmiş ya da hiç kaydedilmemiş. Hukuka uygun soruşturma yürütemeyen, soruşturma bilgilerini medyaya verenlerin soruşturması başka savcıya verilir. Bu ilk kez olmuyor. Savcı yanlış aktarıyor. Şimdi, cebir ve şiddet yok ise TMK organize suçlara da bakmaz. Savcı medyanın gücüyle çalışır mı? Medyaya aktarmak suç değil mi? Neyi kimden kaçırıyor?”
- Ertesi gün (bugün) asla yan yana gelmeyecek medya grupları, ‘gizli’ soruşturma dosyasını bir kısmı utangaç, diğerleri çarşaf çarşaf yayınlıyor. Başsavcının deşifre ettiği ‘tezgah’ değil, keyfi soruşturma yapan savcının yaygarası büyütülüyor!
- Ve ‘maksat hasıl oluyor’; bu isimlere medya üzerinden itibar suikasti yapılıyor, Başbakan hedef gösteriliyor.
Bu tabloya yorum gerekir mi?
Ama bitiyor mu, hayır...
Devreye HSYK giriyor ve bir ‘bildiri’ yayınlıyor: “Soruşturma gizlidir; savcı polise ‘adli kolluk’ olarak emir verdiyse polis buna uymalıdır, uymazsa soruşturma açılır. Polise ‘adli kolluk’ göreviyle ilgili üstlerine veya mülki amirlere bilgi vermesine dair son düzenleme anayasaya aykırıdır. Kanunsuz emir veren savcıya biz ceza veririz. 2013 yılında 13 bin 500 hâkim ve savcıdan 331’ine soruşturma açıldı, 19’u meslekten atıldı, diğerlerine disiplin cezaları verildi. Tüm yetkililerin, basın mensuplarının yargıyı yıpratacak, töhmet altında bırakacak tutumlardan kaçınması yargı camiasının ortak beklentisidir.”
Güzel...
De...
1- HSYK bir sivil toplum örgütü değil, hükümetin başında bulunduğu ‘yürütme’nin bir organı. ‘Bildiri’ yayınlaması yasal değil, etik de değil.
2- Bir ‘kurul’dan yapılan açıklama ‘yargı camiası’nı temsil etmez.
3- Hatta kendi camiasını da temsil etmez, çünkü ‘oy çokluğu’ ile yayınlanıyor.
4- ‘Soruşturma gizlidir’ demesine rağmen soruşturma dosyasını ‘bir kısım medya’ya sızdıran savcıya değinmiyor.
5- ‘Polis adli kolluk olarak savcının emrine uymak zorunda’ diyor, ancak kanunsuz emirle itibar katliamı yapılmasına ilişkin bir kaygı taşımıyor.
6- ‘Amirlere haber vermeyi öngören yeni düzenleme anayasaya aykırıdır’ diyor ama son iki soruşturmada ‘başsavcıya haber vermeme’ hukuksuzluğunu görmüyor.
7- Aynı konuda 5 HSYK üyesinin ‘bu yeni düzenlemeye ilişkin Danıştay’a iptal başvurusu var, oradan karar çıkmadan yorum yapamayız’ itirazını dikkate almıyor.
8- ‘Yanlış yapanlar üzerinden yargıyı yıpratmayın’ diyor, ancak savcıların ‘dosyayı başsavcıdan kaçırarak ama medyaya sızdırarak’ suretiyle siyaseti yıpratma, Başbakan dahil onlarca kişiyi töhmet altında bırakma operasyonunu önemsemiyor!
9- HSYK, hakim ve savcıları cezalandırma yetkisine sahiptir. 22 kişilik Kurul’un 13 üyesinin bu açık ‘taraf’ açıklaması, dosyaya yeni atanan savcılar üzerinde ‘tehdit’ etkisi yapmayacak mıdır?
Yargı camiasının değerli mensupları; Hiçbir kurum, meslek erbabı kutsal değildir. Devlette tek kutsal ‘yönetim biçimi’dir. O yönetim biçimini de ‘cumhur’ belirler. Cumhur’un temsilcisi de ‘sivil siyaset’tir. Eğer ‘dolaylı’ bir kutsallık atfedilecekse, ancak ‘sivil siyaset’ kurumuna atfedilebilir.
HSYK ‘yargı’ diye, görevinin dışına çıkmış bir ‘savcı’yı korumaya alamaz. Savcı yargının kendisi değildir; ‘müdde-i umumi’dir, ancak bir ‘avukat’ kadar yargının parçasıdır. Savcı ne kadar ‘halkın savunucusu’ ise, siyasi irade de o kadar ‘halkın temsilcisi’dir ve ‘en ziyade yıpratılmamaya, töhmet altında bırakmamaya layık’ kurumdur.
Bitti!..