Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen iftar programına katılmış.
İftara Adalet Bakanlığı diğer müsteşarları ve yardımcılarının yanı sıra İstanbul’da görevli 900 hâkim ve savcı da katılmış.
Pazartesi günü, Kenan İpek’in iftarda yaptığı konuşmayı “866 BİN DİNLEME” başlığıyla manşetine taşıyan Vatan gazetesinin haberinden öğreniyoruz. (İftarda iki HSYK üyesi de varmış) Kenan İpek 17 Aralık darbe girişiminin akabinde Adalet Müsteşarlığına gelen bir isim ve böylesi bir konuşmayı da ilk kez yapıyor.
Böylesi bir konuşma derken, aslında ne Kenan İpek’in söylediği “4 yıl içinde, Meclis Başkanı, bakan, vekil, işadamı, gazeteci ve subaylar dahil” bilgisi yeni...
Ne de “Bazı yargı mensupları da kullanılarak, devlet sistemini altüst edecek şekilde bir teşebbüste bulunulmuş” sözlerinde bizleri şaşırtacak bir şey var. Yeni bir şey yok, evet.
Ancak... Paralel örgüt dediğimiz çeteyle yürütülen/yürütülecek hukuki mücadelede ana kumanda durumunda olan Adalet Bakanlığı’nın Müsteşarı Kenan İpek’in savcılar ve hâkimlerin gözlerinin içine baka baka bu konuşmayı yapması, bakanlığın iradesini ortaya koyması açısından önemlidir. O yüzden gecikmiş bir konuşma olsa da önemlidir.
Yalnız...
Benim İpek’in konuşmasında dikkat kesildiğim asıl husus 17-25 Aralık darbesine ilişkin olarak söylediği ‘Darbeler ve müdahaleler tarihine yarım kalmış bir müdahale olarak geçmiştir” sözleri oldu.
“Geçmiş midir?” yoksa “geçecek midir?”
Bunu neye dayanarak söylediğini anlayamadım.
İpek, bu sözleri sarf ederken, benim, dün Cumhuriyet gazetesinin de ‘Yarışan hukuk değildi: Yargıtay’da seçimi cemaat önde bitirdi” şeklinde haberleştirdiği Yargıtay’daki Birinci Başkanlık Kurulu seçimlerindeki fiyasko geldi aklıma.
Biliyorsunuz 17 Aralık darbe girişimi sonrasında yargı içindeki paralel örgütün adamlarının tasfiyesine yönelik bir yasa değişikliğine gidilmişti.
Yargıtay kanununda yapılan değişiklikle özellikle Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu asil üyelerini 8’den 12’ye çıkartacak, toplamda ise yedeklerle birlikte 20 kişilik Başkanlar Kurulu seçilecek, böylece de cemaat etkisiz hale gelmiş olacaktı.
Oysa Yargıtay’daki mevcut yapılanma çok fazla bilinmediğinden olsa gerek, iyi niyetle yapılmış olan düzenleme, Yargıtay’ın mevcut yapısının iki blok halinde oy kullanmasıyla seçimleri tıkadı. Sonra da 2010’dan sonra oluşturulan yeni üyelerin belirleyici olduğu bir seçim gerçekleşti.
İster saflık deyin, ister iş bilmezlik; Yargıtay’daki paralel örgüt tasfiye olsun diye çıkarılan yeni düzenlemeyle Yargıtay’ın tamamı teslim edilmiş oldu.
Birinci Başkanlık Kurulu’nun önemi görev ve yetkileri göz önünde bulundurulduğunda Yargıtay’ın beyni diyebiliriz.
Yargıtay’daki iş bölümünü, daire başkanlarının ve üyelerinin hangi dairelerde görevlendirileceğine, kişisel ve görevle ilgili suçlardan dolayı soruşturma izin ve işlemlerini bu kurul yapıyor.
Tane tane yazayım anlaşılsın, yani hangi davanın hangi dairede görüleceğine de bu kurul karar vermektedir.
Yine anlaşıldı değil mi? Pensilvanya’nın peşpeşe açtığı davaları da paralel örgütün medyasının emrine amade olarak sunulan tekzip kararları da anlaşılmıştır umarım.
Yargıtay’daki yapılanmayı bitiren Pensilvanya’nın gözü şimdi de Eylül ayında yapılacak HSYK seçimlerinde.
Yargıtay içerisindeki önemli kaynaklarım “28 Haziranda yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile Yargıtay yeniden yapılandırılırken, 2010 Anayasa değişikliği ile oluşturulan HSYK’daki hakim yapı ve bu yapının atadığı üyelerin çoğunluk sağladığı Yargıtay üye çoğunluğuna dayanılmış olması, kaş yapayım derken göz çıkarma denilebilecek hayati bir risk” taşıdığını söylüyor.
Ve devamla “Eylül ayında yapılacak olan HSYK seçimlerinde de, bugünkü üye profili veya buna yakın bir tablo çıkarsa, paralel yapının yargı erkini kullanarak her türlü hukuksuzluğu yapabileceğini öngörmek bir kehanet olmaz. 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerini atlatan Türkiye yargı eliyle paralel yapının yeni darbe girişimleriyle hem de tahkim edilmiş güçlerle karşı karşıya kalabilir.” diyor.
Yukarıda belirttiğimiz Yargıtay’daki seçimler gözüne alındığında HSYK seçiminin Cumhurbaşkanlığı seçiminden de öte bir öneme sahip olduğu, paralel yapının bu seçimi aldığı takdirde Türkiye’de bir kaos ortamının tekrar oluşacağı bir kehanet olmasa gerek.
HSYK... HSYK... HSYK...