TRT'nin tek kanal olduğu yıllarda -çocukluğumda- Tonton Ailesi diye bir çizgi film vardı ekranda. Her duruma, karşılaşılan her soruna karşı "Hop hop hop, değiş Tonton" repliğiyle hop diye şekil değiştiriverirdi ailenin fertleri.
Bilhassa son günlerde Kılıçdaroğlu'nun şekilden şekle, halden hale girivermesini izlerken en çok onlar geliyor aklıma.
HDP ile iş tutarken Selo'cu, anti-kayyumcu, Kürtçü.
Ümit Özdağ'ı bağlarken ultra milliyetçi, Türkçü.
Dört küçüklere cömert, Muharrem İnce'ye cimri.
Saadet'e sokulurken Erbakancı, AK Parti'ye kinci.
Meral Hanımı masaya oturturken nezaketli, kovalarken kaba saba zorba.
Kalp işareti, zafer işareti, bozkurt işareti...
14 Mayıs'a kadar yüzünde sabit yapmacık bir gülümseme.
14 Mayıs hezimetinin ardından çatık kaşlar, masa yumruklamalar, diş gıcırdatmalar...
Vallahi Oscarlık bir performans sergiliyor Bay Kemal.
Bukalemun değilse eğer bu hız, bu sahte duruşlar büyük taklit yeteneğine işarettir.
Siyasetçi olmasaydı, hele ülke yönetmeye talip olmasaydı Hollywood'da şansını denesin derdik.
Ama aday olduğu koltuk sahtelik kabul etmiyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı, Türk Milletinin liderliği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanlığı makamı dikkat, rikkat, ciddiyet ister. Maymunluk kaldırmaz.
Geçici bir süre, işi görülene kadar taklit ettiği siyasi ekollerden olmadığını biliyoruz Kılıçdaroğlu'nun.
Takiye gayesini de anlıyoruz.
Ama kim olduğunu bilmiyoruz.
Yoksa artık biliyor muyuz?
BİR KOLUNDA KANDİL, BİR KOLUNDA ÖZDAĞ
İlk turda HDP oyunu almak için Selo'ya özgürlük, kayyum rejimine son, özerklik ilanına giden yolun ilk basamağı sayılan "yerel yönetim özerklik şartına kabul" diyen Kılıçdaroğlu Erdoğan'ın 5 puan gerisinde kalınca "hop hop" değişiverdi.
HDP'li Kürt milliyetçilerle alamadığı koltuğa Türk milliyetçilerin oyuyla ulaşmak istiyor şimdi.
HDP ile kol kola girmişken nasıl olacak peki o iş?
Son numarası ultra milliyetçilik, göstermelik devletçilik.
"Selo'yu kurtaracağım" söyleminden "vatanı kurtaracağım" söylemine o kadar hızla ışınlandı ki HDP'li muhatapları bile iki gün sonra ancak takılabildi peşine.
Önce Kandil tavrını -dümdüz- koydu. Kılıçdaroğlu'nun Özdağ ile mutabakatını sorun etmedi ve Avrupa'da yayın yapan PKK gazetesi "Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğiz" manşetiyle çıktı dün.
HDP açıklaması sonra geldi. Eş Başkan Pervin Buldan "siyasi bir kıvraklıkla" (PKK'dan bir farkları da olmasın mı yani) Kılıçdaroğlu demeden tercihini ilan etti.
Demek ki Ümit Özdağ için PKK talepleri mümkün, HDP için Ümit Özdağ söylemleri makul.
Demek ki alan memnun, satan memnun.
Bu durumda "Erdoğan bizi bitirecek, gitmeli. Kılıçdaroğlu gelmeli" diye ağlaşan PKK acaba Kılıçdaroğlu'nu niye destekliyor" diye sormak fazlaca naif hatta lüzumsuz kalıyor.
Her şey ne kadar da açık öyle değil mi?
ÜMİT ÖZDAĞ MEĞER BİR KOLTUĞA SATMIŞ HERŞEYİ
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ önce AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ile bir görüşme yaptı.
Görüşmenin ardından bir uzlaşma çıkmamasını gerekçelendirmek için "göçmenlerle ilgili herhangi bir çalışmaları yok" manasına gelen laflar etti.
Dediği doğru değildi, Kurtulmuş anında yalanladı.
Zaten kamuoyunun, medyanın hatta dünyanın gözü önünde "gönüllü ve güvenli geri dönüş" için büyük bir çalışma yapılıyor. Ta 2019'da Cumhurbaşkanı Erdoğan BM kürsüsünde dünyaya anlattı nasıl olacağını. Yıllardır şartları oluşturuluyor.
Özdağ utanmadı.
Kılıçdaroğlu ile görüşerek bir mutabakata imza attı. Öyle heyecanlandı ki doğmamış bebeğe don, kendine koltuk biçti ve tuttu bir de "ben İçişleri Bakanı olacağım" diye tivit attı.
Dün öğrendik ki Numan Kurtulmuş ile yaptığı görüşmede de Erdoğan'dan bakanlık istemiş!
Görüşme zaten orada bitmiş.
İlkelerin, ortak doğruların, vatan için gerekliliklerin değil şahsi kazanımların, koltuk taleplerinin olduğu yerde Erdoğan olamaz, AK Parti olamaz, Cumhur İttifakı olamaz.
Oy veren seçmenin hassasiyeti ve siyasi tercihi herhangi bir pazarlığın konusu olamaz.
Bu açıdan Ümit Özdağ'ın kendisinin ve at pazarlığı zihniyetinin Cumhur'a bulaşmaması gayet doğru olmuştur. Zaten Kılıçdaroğlu ve HDP ile çok yakıştılar birbirlerine.