Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Türkiye ziyareti, ikili ilişkiler ve AB üyelik süreci açısından önemli bir dönemece işaret ediyor. Daha önce Sarkozy, başka yere giderken uğradığı ve Türkiye’ye ziyaret yaptığı duyulmasın diye elinden geleni yaptığı için, rahatlıkla 22 yıldır herhangi bir Fransa cumhurbaşkanının Türkiye’ye gelmemiş olduğunu söylemek mümkün. Sadece bu bile, geçen zamanın nasıl boşa gittiğini göstermeye yetiyor; ziyaret de bu durumun telafisi niteliğini taşıyor.
İki cumhurbaşkanının yaptığı toplantıda, Türkiye cumhurbaşkanı ikili ve baş başa görüşmelerin son derece samimi ve açık yüreklilikle geçtiğini söyleyerek, iki konunun taraflar arasında sorun olmasına izin verilemeyeceği konusunda anlaşmaya varıldığını ima edildi. Bunlardan birisi Ermeni soykırımı, diğeri de Türkiye’deki siyasi ortam. Anlaşıldığı kadarıyla her iki konuda da uluslararası hukuka, AB mevzuatına ve AİHM kararlarına referans verilmesine ve o kurallar çerçevesinde kararlar alınmasında uzlaşıldı. Bu, bir anlamda Türkiye’nin Fransa’yı, Fransa’nın da Türkiye’yi meşru bir kapsamda ‘izlemesi’ anlamına geliyor; gelişmelerin olumlu olarak değerlendirilmesi halinde de AB sürecinin hız kazanacağını ima ediyor.
Bazı şartlar
Fransa’nın Türkiye için AB yolunu açabilecek kilit ülke olduğuna şüphe yok. Nasıl Almanya Polonya’nın elinden tuttuysa, Fransa da Türkiye’nin elinden tutabilir; tabi belirli pazarlıklar karşılığında.
Söz konusu pazarlıklar, uluslararası ilişkilerin doğasında var. Türkiye Fransa olmasa, benzer pazarlıkları başka ülkelerle yapacak. Dolayısıyla burada bir ‘kazan-kazan’ oyunu var ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi mümkün olduğu ölçüde, Türkiye-AB ilişkilerinde Fransa desteği olacak.
Pazarlıkların üç konusu var ve anlaşma sağlanmış gibi gözüküyor. Bunlardan birincisi, enerji konusu. Hem nükleer hem alternatif enerji yatırımlarında Fransa öncelik istiyor. Ayrıca enerji hatları konusunda da teminat istediği anlaşılıyor. İkili anlaşmalarla bu alanda işbirliğinin önünü açmak mümkün, muhtemelen de öyle olacak.
İkinci konu, savunma sanayi ile ilgili. Bu, hem yüksek teknoloji işbirliğini kapsıyor, hem savunma ihalelerini hem de stratejik ortaklığı. Stratejik ortaklık, gayet açık, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Fransa’ya yer açması anlamına geliyor. Türkiye’nin de bu konuda ortağa ihtiyacı var, dolayısıyla Fransa iyi bir tercih olabilir.
Yaşamsal şartlar
AB müzakereleri açısından neredeyse bir şart haline gelen konu ise Suriye. Hollande, Türkiye’nin başından beri doğru yerde durduğunu ve aynı politikayı benimsediklerini söyleyerek yeni Suriye’de rejim yanlılarının bulunmaması gereğine dikkat çekti. Bu arada, radikal terör konusunda Türkiye ile işbirliği yaptıklarını da dünyaya duyurdu.
Ancak bundan önemlisi, yeni Suriye’de Türkiye ile birlikte rol istediklerini ima etmiş olması. Mayınlı arazinin organik tarıma açılmasından yeni ticaret merkezlerinin yaratılmasına kadar bir dizi konu, sanırım Fransa’nın Türkiye’yi AB’ye taşıma kararını etkileyecek bir öneme sahip. Türkiye, AB yolunu açacak ise, bu tür işbirliklerine olumlu yaklaşır. Ancak ortada kocaman bir soru var ve ne yazık ki yanıtını bulmak kolay değil.
Türkiye AB’ye üye olmayacak, olamayacak ise tüm bunları bir üyelik umuduyla neden yapsın? Geri alım anlaşmaları, gümrük birliğinin geliştirilmesi, özel anlaşmalar, ayrıcalıklar ve stratejik avantajlar. Türkiye üye olmayacak ise neden tüm politikalarını AB’ye bağlasın sorusu, en yaşamsal soru. Ne yazık ki Hollande da, iç ve AB kamuoyu nedeniyle bu sürecin garantisi olmadığını dile getirdi. Oysa bu soruya yanıt bulunsa, hem Türkiye hem AB fevkalade rahatlayacak.