Diplomatik teamülleri bir tarafa bırakalım, insanlığa sığmayan bir politika izleniyor Avrupa Birliği tarafından. Cumartesi akşamı Rotterdam'daki Türk Başkonsolosluğu önünde yaşananları, sadece Hollanda seçimleri ya da bu ülkenin iç dinamikleriyle açıklamak, olayın gerçek boyutlarını gözardı etmek anlamına gelecek.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bir kısmı sanki Türkiye karşıtı bir politika izliyor. 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, bu politika daha belirgin hale geldi. 16 Nisan referandumu ile ilgili çalışmalar yoğunlaştıkça da açıkça bir pozisyon aldılar. Saklama gereği bile duymuyorlar. Referandumda kullanılacak "evet" oyuna karşı "hayır" cephesine bayraktarlık ediyorlar. Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmının da 15 Temmuz darbe girişiminin alt edilmesinden hayal kırıklığına uğradıkları da artık apaçık meydanda.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçağına önce uçuş izni verilmesi, ardından iptal edilmesi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Hollanda'da bırakın ifade özgürlüğünün, hareket etme özgürlüğünün dahi engellenmesi eşi benzeri görülmemiş bir meydan okumadır. Sadece Hollanda değil, aslında Avrupa, Türkiye'ye meydan okuyor.
Avrupa Birliği'nin tek bir şansı vardı. Faşizmden önceki yol ayrımına devam edebilmek için. Ne yazık ki, onu da kaçırdı. Hollanda'nın bu yaklaşımına net bir şekilde itiraz etmeliydi. Ancak bu yazının yazıldığı ana kadar gelen açıklamalar Brüksel'in bu çıkışı kaçırdığını gösteriyor. Brüksel, Hollanda'yı kınamak yerine "taraflara itidal" tavsiye ediyor.
Dün Fransa'da Cumhurbaşkanlığı için yarışan merkez sağ aday François Fillon'un açıklaması, aylardır yaşananların ipucunu da taşıyor. Fillon, Metz'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun toplantı düzenlemesine izin veren Fransa lideri François Hollande'ı eleştirirken dedi ki "Hollande, Avrupa dayanışmasına aykırı hareket etmiştir." Bir dakika duralım bu açıklamanın üzerinde. Avrupa dayanışması... Neye karşı, kime karşı? Türkiye'ye karşı. Aslında şüphemiz de yoktu da, bizzat bir siyasetçinin ağzından duyunca kayıtlara da geçmiş oldu bu yaklaşım.
Avrupa, Türkiye'ye karşı kontrollü tırmandırma politikası izliyor. Yarın Hollanda'da yapılacak seçimlerde aşırı sağcı aday Gert Widers'in oylarını arttırıyor olması ve Başbakan Mark Rutte'nin de bu damarı yakalamak istemesi, tüm bu yaşananların alt kümesidir.
Hoş, Cumartesi günü verdiği kararlarla, Mark Rutte, Hollanda'yı anahtar teslim Gert Widers'e bırakmış oldu zaten.
Tüm bu yaşananlara baktığımız zaman, AB'nin ortak bir tutumla Türkiye karşıtı bir politika izlediğini ve bazı ülkelerin kötü polisi oynamakla görevlendirildiğini görüyoruz. Lütfen aksine ikna edecek birileri çıksın ortaya. Çünkü Türkiye ile Avrupa Birliği karşılıklı çıkarlar çerçevesinde birbirinden ayrılamaz iki odağı temsil ediyor.