Bazı meşhur kavramlar vardır, anlamın tam olarak bilmesek de herkeste bir çağrışım oluşturur. Bunlardan biri doktor andı olarak bilinen "Hipokrat yeminidir."
Kimi gazetecilerin, siyasilerin, medyacıların hatta muhtemelen birtakım doktorların dahi tam olarak ne anlama geldiğini düşünmedikleri bir yemin.
Peki kimdir bu Hipokrat? Nedir bu yemin?
Hipokrat (Hippokrates), İsa'dan önce 460 yılında Yunanistan'a bağlı olan Kos adasında doğmuştur. Birçok bölgede hekimlik yapmış olan Hipokrat, bir hekimin oğludur. Kurân-ı Kerim'de bir sureye adını veren Lokman Hekim'in aslında Hipokrat olduğu da söylenir.
Bu kişiye atıfla aslı Grekçe bir metin olan Hipokrat Yemini, doktorlar tarafından okunan bir yemindir.
Pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de doktorlar için bir geçit töreni olarak kabul edilmektedir. Erken dönemlerde Yunancadan Süryaniceye çevrilen metin, Abbasiler zamanındaki çeviri faaliyetleri sırasında Süryaniceden Arapçaya sonra da Türkçeye kazandırılmıştır.
Cumhuriyet Gazetesinin tıp öğrencilerin mezuniyet töreni için kullandığı sürmanşet başlığından mülhem biz de yazının başlığını belirledik.
"Bir grup tıp öğrencisine camide tören düzenlendi" üst başlığı altında "Doktorlar için mezun duası" sürmanşeti atan Cumhuriyet gazetesi, "Hipokrat yerine imam", "Dini yaşam dayatılıyor", "Devlet imkanları ile fanatizm" gibi alt başlıklarla yapmaya çalıştığı sözde habercilikte İslam düşmanlığını genç hekimlerimiz üzerinden yaptı.
Peki niye rahatsız oldular?
İstiyorlar ki gençlerimizin kültür kodları ile istedikleri gibi oynayabilsinler. Kendi köklerine, değerlerine ve kutsallarına yabancı bir nesil yetişsin istiyorlar.
Gençlerimizin ve milletimizin kendi değerlerine yönelmeleri bunları korkutuyor. Geçmişi ile barışık, mukaddesatına sahip çıkan, kültürel değerlerini yücelten bir gençlik onların en büyük korkusu.
Kemalizm ideolojisi ile, bu milletin gençliğine verdikleri dinsizlik ve ahlaksızlık zehriyle ç/canına ot tıkadılar.
İstiyorlar ki yine öyle olsun. Bu milletin gençleri kendi bilgileri ve arzuları istikametinde şekillendirilmiş bilgilerle yetiştirilsin.
Rahatsız olmalarının nedeni; dua, mekân ve ayet: "Şifa veren O'dur."
Manşetin hemen altındaysa stetoskopunun ucunda muska, takkeli, sakallı bir doktor karikatürüyle, merkeze doktorları alarak Müslümanları aşağılamaya çalıştı.
Charlie Hebdo tedaisiyle iktifa edelim.
Şimdi gelelim 20 maddeden oluşan Hippokrates'in yemin metnindeki giriş cümlesine:
"Yaşamın ve ölümün Rabbi, sağlığın bahşedicisi, şifanın ve her türlü tedavinin Yaratıcısı olan Tanrıya yemin ederim."
"Bilim adamlarına göre grup dualarında daha güçlü bir frekans yakalanabiliyor. Duanın maddi etkilerini gösteren en önemli araştırmanın sahibi ise, Harvard'lı bilim adamı Herbert Benson. Dua eden kişilerin beyin MR'larını çeken Benson, bu tarama ile vücudun ve beynin dua ederken değiştiğini ortaya koyuyor. 'Yaptığımız beyin taramalarında, düzenli şekilde ibadet eden kişilerin, diğerlerine nazaran daha düşük tansiyona sahip olduklarını, daha az gerilim içinde olduklarını görebiliyoruz.' diyen Benson'ın bulgularına göre, dua ya da ibadet esnasında vücut fonksiyonları rahatlıyor ve beyin büyüyor. Dünyanın en ünlü kalp cerrahlarını bünyesinde barındıran Cleveland Clinic'in hemen yanı başında bulunan Case Western Reserve Tıp Fakültesi'ndeki doktor adayları, tıp tarihi ve hastaya genel yaklaşım konularında 'hastanın inancı' konusunu da ders olarak görüyor."
Alıntı bu haber ve Hippokrates'in yemin metninin son maddesi Cumhuriyet gazetesine ve benzerlerine cevap/kapak olsun:
"Bu yemine hiçbir şeyini ihlâl etmeksizin tam uyan kimsenin yaşamı ve sanatı en üstün ve en güzel şekilde tamamına ersin ve gelip geçen bütün insanlar ona saygı göstersin, bu yemini çiğneyen kimseler bunun tersini yaşasın."
İdrak etmeye çalıştığımız Kurban ibadeti günlerinde yazı konusunu; Fatih Altaylının kazanında dev bir ıstakozu pişirirken verdiği görüntüsüyle, boğa güreşlerini yerinde izlemek için İspanya'ya gideceğini sözlerine tenakuz içeren "Kurban ibadeti vahşettir!" söylemine yönelik birkaç kelam etmekti.
Kurban Bayramı münasebetiyle büyük aile olarak bir araya geldiğimiz şu günlerde, Cumhuriyet gazetesinin yapmış olduğu sözde habercilik için kullandığı fotoğrafta görülen mezun tıp öğrencilerinden birinin yeğenimin (abimin oğlu) olması sohbet gündemimizi oluşturdu.
Üstat Necip Fazıl'ın yaptığı konuşmanın bir kesiti kendi sesinden sosyal mecralarda yer alıyor. Üstadın bu sözüyle de karşılaşınca yazımın rotası sabit kalsa da gidişatı hafif değişti.
Üstadın sözleriyle bitirmiş olalım: "Ben Fransa'da bir at yarışına gittim. At yarışlarında daima aynı cins atlar koşar; İngilizler bir arada, Araplar bir arada, yarım kanlar bir arada. Çünkü düşük kan koşamaz, öbüründen geride kalır. Birinci ile sonuncu arasında devir farkı yoktur 30-40 metre fark vardır nihayetinde. O gün tuhaf bir şey oldu. Kim bilir hangi kaltaban katırın soyundan gelme bir at, kelli felli olmasına rağmen, ense kulak yerinde, koşmadı! Millet yuha diye bağırıyor... Subay yarışıydı. Subay mahfuz, kamçı basıyor gitmiyor at. Dört devirdi yarış. Öbür atlar üçüncü devri bitirdiler dörde giriyorlar, o daha birinci devri bitiriyor. Fakat onların önünde bitiş noktasına daha evvel vardı. İşte bize gerici diyenler bu kaltaban katırın cinsinden gelenlerdir."