Hint filmleri, Türk izleyicilerinin en çok sevdiği dizilerden değil mi? Hatta Hint kıyafetleri, Hint kınası, Hint mutfağı da giderek çok rağbet gören alanlardan ülkemizde... Peki, ne kadar tanıyoruz Hindistan'ı? Seküler dünyanın mistik arayış refleksiyle kapısını çalmayı, pek matah saydığı Hindistan, gizemli, buhurlu maceralardan mı ibaret? Danslardan, şarkılardan, uzun saçlı kızlardan mı ibaret sadece... Türk izleyicisi bunu sormuyor, merak da etmiyor...
Hindistan'da neler oluyor sahi?
Hindistan çok ciddi bir sağcılaşma yaşıyor. Sadece siyasi partiler düzeyinde değil, ırkçılığı toplumsallaştırma çabaları içinde, halk tabanında yaygınlaşmış sivil bir ırkçılık söz konusu ve tehlikeli boyutlarda...
Hindistan'da dünyanın en büyük Müslüman azınlığı yaşıyor. Kardeşlik hukukumuz gereği onların hallerini sormamız gerekmiyor mu? Çözümler üretmemiz barış ve selamet içinde yaşayabilmeleri için çaba sarf etmemiz gerekmiyor mu? Türkiye kamuoyuna 'Arakan' meselesini dâhil eden Sayın Emine Erdoğan hanım barış elçisi olarak bu çatışmayı önleyebilecek yumuşak güç orkestrasında yer alabilir mi mesela? Dışişleri Bakanlığımızın bu konudaki yaklaşımlarını haliyle merak ediyoruz...
Geçtiğimiz hafta; Justice For All Grubu (Herkes için adalet) ve Platform Dergisi, "Hindistan'daki Azınlıkların Sorunları" hakkında uluslararası bir toplantı düzenledi. Toplantının çağırıcılarının ifadelerine göre; Hindistan'da yaşayan Müslümanlar, uzun yıllardan beri, ağır ve sistematik insan hakları ihlallerine ve zulme maruz kalmaktadır. Ayrımcılık, fena muamele, yargı hakkı tanımama, yargısız infazlar, işkenceler, inanç ve ibadete dair baskılar, faili meçhul cinayetler, adam ve kadın kaçırmalar, tecavüz gibi apartheid rejimini andıran insanlık sularıyla dolu kabarık dosyalar...
Üstelik bu baskılar sadece Müslümanlara yönelik de değilmiş... Sadece bu Haziran ayında Hindistan'da 200'den fazla Hıristiyan kilisesi yakılmış. Ayrıca aşırı ırkçı bazı Hindu parlamenterler, -resmi nüfuslarının 200 milyon olduğu söyleniyor, ama Müslümanlar çok daha fazla olduklarını söylüyorlar- bu kadar büyük bir nüfusun soykırıma tabi tutulması, yok edilmesi gerektiğini dile getirebiliyorlar.
Hindistan'da politik olarak uygulanan ve giderek gücünü arttıran, faşizm şeklinde tanımlanabilecek bir siyasi dalga var. Bharatiya Janata Partisi ile gönüllülerden oluşan düzensiz ama devletin de desteklediği silahlı paramiliter güç olan Rashtriya Swayamsevak birleşince, hem kamusal hem sivil alanda birden teşkilatlanarak dallanıp budaklanma zemini bulan ırkçılık, Hindistan'ı Hinduizasyona tabi tutuyormuş. Justice For All Başkanı Abdülmalik Mücahid, buna ''Hindistan'ın Nazileştirilmesi'' diyor. Hinduizasyon taraftarları, Hindistan Hindulara aittir, Müslümanlar ve Hristiyanlar kökü dışarıda olan, tehlikeli, dış güçlerin işbirlikçisi ve bu ülkeye ait olmayan unsurlardır diyorlarmış...
Hiç yabancı gelmedi değil mi?
Tüm bu anlatılanları dinlerken, aklıma Myanmar'daki Rohingya Müslümanları geldi; Arakanlılar... Onlara da çok benzeri sözler ve politikalar eşliğinde kendi ülkeleri dar ediliyor. Tüm dünyanın gözü önünde çok ağır işkencelere maruz kalıyorlar ve ülkelerinden atılıyorlar...
Bu arada niçin bu olanlardan haberimiz yok derken, şunu da öğrendik: Yaşanan zulüm ve insanlık suçlarının dünya kamuoyuna duyurulmaması için, çok ciddi önlemler alan Hindistan Hükümeti, aşılması zor bir karartma ve baskı yöntemleri uyguluyormuş...
Katılımcılar, bugün Hindistan'daki Müslümanların yüz yüze olduğu en çarpıcı sorun yeni çıkartılan vatandaşlık kanunuyla ilgili olduğunu söylediler. Arakan'da da aynı yöntem uygulanıyordu. Nüfus cüzdanı edinemeyenleri vatandaş saymamak gibi çok kaba saba bir yöntem bu...
Hindistan'da da aynı şey uygulanmaktaymış... Bir yandan nüfus cüzdanı vermedikleri kişileri, diğer taraftan Hindistan vatandaşı saymıyorlar... Özellikle kırsal kesimde yaşayan Müslümanların vatandaşlık belgelerindeki eksiklikler bahane edilerek vatandaşlık kaybettiriliyormuş. Katılımcılar bu durumda olan yaklaşık 2 milyon Müslümanın farklı gözetim kamplarında tutuklu kaldıklarını söylediler...
Müslümanlar olarak uluslararası kardeşliğe dair paradigmayı bir türlü kurup işletemedik. Bizlerin dünya Müslümanlarının geneline göre daha rahat imkânlarla ve demokrasiyle yaşayan bir ülkede olduğumuz için pek çok avantajımız var. Ve bu aynı zamanda ağır bir yükümlülük... Neler yapılmaz ki? Dostluk grupları kurulabilir... Öğrenci alışverişi yapılabilir. Kültürel ortak buluşmalar tertip edilebilir. Gazetecilere, kadın gruplarına da yapacak işler var elbette... Ve Meclis'ten beklediğimiz diplomatik ilişkiler ağı ile dostluk gruplarıyla, Hindistan'a yakın mercek tutulması... Hiç de zor değil!