Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Silivri’de iki gün boyunca Ergenekon davası kapsamında verdiği ifadeler sizi de heyecanlandırdı mı?
Siz de Özkök Paşa’nın, “Ergenekon, sepete kon, üç bomba beş silahla darbe mi olur, herkes günlük yazabilir” diye koro tutanların tüm ezberlerini nasıl da bozduğunu düşünüyor musunuz?
Hilmi Özkök Paşa’ya, bu ülkenin tüm halkı adına minnettarlığımızı belirten bir nişan verilmeli...
Zira...
Bugün siyasi irade on yıldır istikrarlı bir şekilde ülkeyi yönetiyorsa, bugün Meclis feshedilmediyse ve üstüne bir de yakın tarihindeki darbeleri araştırmak için komisyon dahi kurabildiyse, dün Başbakan Erdoğan’a Adnan Menderes’in sonunu hatırlatanların hevesleri kursağında kaldıysa, bunda Hilmi Özkök’ün payı büyüktür.
2007 yılını hatırlayın. Türkiye açısından bir dönüm noktasıydı...
Alper Görmüş yönetimindeki Nokta dergisinin 29 Mart tarihli sayısı, “2004 yılında Ayışığı, Sarıkız kod adı dışında bir de isimsiz olarak üç darbe tehlikesi atlatmışız” başlığıyla çıkmıştı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in ta askeri lise yıllarında tutmaya başladığı masum günlüğün adeta “darbe planlarının” an be an not alındığı “darbe günlüğüne” nasıl dönüştüğün göstergesi olan günlükler, Nokta dergisinin kapanmasına sebep olurken, darbeciliğin diğer iki ayağı olan medya-sermaye adeta sessizliğe gömülmüştü.
Ülke ciddi anlamda bir eşikten geçiyordu o günlerde...
Çok klişe bir söz olacak ama, olağan demokratik bir ülkede bu günlükler ortaya çıksa yer yerinden oynardı ama bizim ülkemizde bunu ortaya çıkartan dergiyi yerinden oynattılar, kapısına kilit vurdular.
Sonrası malum... Çorap söküğü gibi “darbe planları” gelmeye başladı. Balyoz, Çarşaf, AK Parti’yi kapatma ve yıpratma planları, Yakamoz, Eldiven... Adeta darbelerden darbe beğen durumu...
***
Bütün bunları Genelkurmay’daki odasında sessizce izleyen bir isim vardı: Hilmi Özkök. Sessizdi ama “sakin bir güç”tü. Yerinde müdahalelerle süreci yönetmesini bildi. Ve nihayet Özkök Paşa, o günlerde verdiği mücadeleyi bugün de Silivri’de verdiği ifadelerle sürdürerek son noktayı koydu.
Özkök Paşa, 2003-2004 yılında planlanan ve gerçekleştirilmeye çalışılan darbe planlarının yapıldığını ve yapılan seminerlerin normal bir seminer olmadığını kabul ederken, yaş mıydı kuru muydu imza tartışmasını yapanlar, Ergenekon davasını sulandıranlar, inkar edenler, ortaya çıkan belgeleri karikatürize edenlere de ciddi bir ayar verdi.
Özkök Paşa’nın, bu davaların hiç de öyle alay edildiği gibi gayri ciddi olmadığını tescil etmesiyle birlikte, daha dün “böyle dava mı olurmuş, AK Parti ve Cemaatin devleti ele geçirme planı bu, vatanseverler hapse atılıyor!” diye çığırtkanlık yaparak davaları sulandırmaya çalışanlar, birden ekranlara dökülüp “evet tabi canım, AK Parti hükümetini göndermek için askerlerin bazı teşebbüslerde bulunduğunu kimse inkar edemez” vaziyetine geçtiler!
Şaşırdım mı? Tabi ki hayır...
28 Şubat’tan bu yana askerle yatıp kalkanların, Hilmi Özkök’ün verdiği ifade ile birlikte nasıl hizaya gelip üslup değiştirdiklerini farkediyorsunuzdur sanırım.
Olsun, bu da bir gelişmedir... Bunlar hep asker sözüyle hareket etmeye alışmışlar. İlla “iyi” ya da “kötü” bir asker diyecek, bunlar da inanacaklar ve “asker sözüne” göre hareket edecekler. Fikirlerini, kalemlerini, iradelerini darbeci askerlere ipotek edenlerin, Hilmi Özkök’le birlikte üslup değiştirmelerini de olumlu karşılıyoruz!
Özkök Paşa üzerine düşeni fazlasıyla yaptı.
Kurumunun tamamını itham etmeden. Bir asker terbiyesi içerisinde. Saygılıca.. Dürüstlüğünden ödün vermeden.
Yanlışları, hataları dile getirdi. Bir anlamda kurumuyla yüzleşti.
Evet. Kesinlikle Hilmi Özkök Paşa bu ülkenin “Cesur Yüreği”dir!