Hafta sonu Bağcılar'da, sade ve güzel bir nikah törenindeydik. Aile dostumuz Faik ve Elif Işım'ın kızları Hilal, Damat Hüseyin bey ile dünya evine girdi ve Malatya'ya gelin gitti. Dilimizde böyle güzel ve aslında çok özel bir ifade var; 'gelin gitmek'... Sanki bir yazgının, rüzgarla uçuşması gibi, biraz gözyaşı var gitmeye dair, ama daha fazlasıyla sevinç var, bir düğün alayıyla artık kendi evinize geçiyorsunuz...
Hilal'in doğduğu günü hatırlıyorum, ismindeki 'Hilal'in, bizler için derin anlamlarını da hep hatırlayarak, Hilal, sevdiğim saydığım bir ailenin evladı olarak nazla niyazla büyüdü. Üç kız kardeşlerdi onlar ve ben bir kez olsun ne Faik abinin yüzünde ne de arkadaşım Elif Hanımın simasında işte bir oğlumuz da olsaydı karmaşasını hiç görmedim. Resulullah (sav) ahlakıyla yüzü hep mütebessim bir halde, kızlarını baş tacı ettiler. Sevgili Peygamberimiz de kendisini tanıtırken öyle dermiş ya: 'Ben kızlar babasıyım' dermiş...
Hilal ve Hüseyin'in nikahını anlamlı kılan, aileyi bu mutlu gününde yalnız bırakmayan eski dostlarımızdı bir başka açıdan... Milli Görüş'te yetişmiş, alın teri dökerek inandığı dava yolunda ömür tüketmiş, Cumhurbaşkanımızı hiç bırakmadan sessizce dava yoldaşı olmaya devam etmiş, mahallesini terk etmemiş, hiçbir şey beklemeden hep hizmet etmiş, ikram etmiş, dertlenmiş, zihin ve gönül yormuş, umudunu asla kaybetmemiş dostlarımızla birlikteydik işte.
Kerim Aytekin hocamızın İslam medeniyetinin aileye verdiği değer ve bunun sadece sözel bir kıymet değil ayı zamanda bir hukuki normatif sistem olduğunu büyük bir ciddiyetle hatırlatması, beni eski günlerimize geri götürdü sanki... Onun nikaha verdiği ciddiyet ve değer karşısında hanımlar olarak bizler de toparlandık, kendimize çekidüzen verdik, kendi aramızdaki konuşmaları kestik, hocanın sesinde ve özünde dinleyenlerini vakara davet eden bir ton var...
Konuşmasında asrımızın temel problemi olan sorumluluk alamama meselesine de değindi ve evliliğin bir sorumluluk alma, yetişkin hale gelme, zaman içinde olgunlaşma yolu olduğundan söz etti. Hukuk Fakültesi'nde bir Mecelle kaidesinden bahsederdi hocalarımız; 'nikahın da boşanmanın da şakası olmaz, şakası da ciddidir, ciddisi zaten ciddidir' derlerdi. Acaba günümüzde yeterince ciddiye almıyor muyuz evliliği diye sormadan edemedim. Gençler evlenerek sorumluluk altına girmek istemiyorlar, sorumluluk almadan yaşarken de aslında yaşamayı erteliyorlar. Hayat, ortada kuyu var yandan geç'le geçmiyor çünkü...
Kerim Aytekin hocamız, gençlerin evlilik öncesi evliliğe hazırlık mahiyetinde moral anlamda, değerler bazında bu işe yetiştirilmesi gerektiğinden de söz açtı. Harika bir fikir! Bir ömür yaşayacağınız kişi ile nice hayat badiresine göğüs germeye dair bir söz veriyorsunuz ve sizin bu söz verişin mahiyetinden haberiniz bile yok! Aslında ruhen ve değerler kazanım süreci açılarından evlilik de bir olgunluk, bir temyiz gücü, bir erişkinlik hak etmiyor mu? Keşke evliliğe hazırlık sürecinde böyle yetiştirici destekler verilebilse gençlerimize dedim ben de...
Şule Yüksek Şenler'in meşhur romanı 'Huzur Sokağı' yazıldığı dönemde öylesine büyük bir okuma ve uyanış dalgasına vesile olmuştu ki, 70'lerde dünyaya gelen kız çocuklarına romanın kahramanlarından Feyza ve Hilal isimlerini koymak adet haline gelmişti. 1990'lardaysa Hilal, Milli Görüş düşüncesinin ayrılmaz bir rumuzu halindeydi artık, Başak ile birleşmiş ve Hilal-Başak, adaletin, insan onurunun, alın terinin sembolü olmuştu tüm Anadolu'da... Bizim gelin Hilal'imize bakınca tüm bu anlamlar deryası yeniden canlandı ruhumda, ve umutlarla doldu yüreğim...
Gencecik, yüksek tahsilli, çalışma hayatı olan bir genç kız, İstanbul'dan Malatya'ya geçiyordu, Allah'ın rızasına uygun olarak. Nikah şahitlerinden İlim Yayma Cemiyeti Başkanı Yusuf Tülün'ün zikrettiği gibi, evliliğin ve aile kurmanın fikir olarak neredeyse düşmanlaştırıldığı, demode addedildiği bir zamanda, gençlerin evliliğe yönelişleri umut vericiydi cidden.
Ne yazık ki aile, artık şiddet başta olmak üzere sanki her türlü şerli işin menbaı olarak tarif edilir olmuştu, cinsiyetsizleştirme politikaları, çocukların eğitim dünyasında idealize edilmiş fikirler olarak lanse ediliyordu. Cinsiyet baş belası bir kavramdı ve nötrleştirilmeliydi onlara göre. Eşcinsellik dünyanın geleceği ve barış anlamlarını işgal etmeliydi... Böylesine kötücül bir dalga ile karşı karşıyayız. Bugün aileye karşı çıkanların, aslında insan'a karşı çıktıklarını, ailesizleşmenin aslında insansızlaşma olduğunu görmemiz akletmemiz gerekiyor.
Nikah merasiminde fakülte arkadaşımız ve aile dostumuz Av. Emin Atalay ve sevgili eşi arkadaşım Serpil Atalay ile de buluştuk. Arkadaşlıklar birlikte yaşlanarak değer kazanıyor, Serpil'in anne gözlerinde bunu okudum, kendi gençliğime baktım onun gözlerinden... Dava edindiğimiz ideallerden vazgeçmeden yaş alabilmek, heyecanlarımızı birer yıldız parlaklığında hala göğsümüzde taşıyabilmek ne güzeldi... 50'lerinde sessizce el ele tutuşan, salavatlaşan kadınlar, bayramda, düğünde, yasta, zorlukta, kolaylıkta bir araya gelebilen eski dostlar...
Bizler o ak zamabak misali gelin Hilal'in önceleriydik, Hilal de bizim ahirimiz... Yeryüzünde ne çok acı var, ama gökyüzü hala başımızın üzerinde ve masmavi...